Çankaya... "Devletin zirvesi." "Devletle bütünleşmiş" bir yüksek makam.
Bir siyasetçinin ulaşabileceği en büyük "Aşama, derece, mertebe, rütbe."
Bu makama bir zamanlar Mustafa Kemal Atatürk oturduğu için... Devletçi seçkinler isterler ki...
Çankaya'ya bir siyasetçi çıkmasın... Zira siyasetçi "Taraftır."
Ya kim çıksın?... Nasıl biri?
"Rejimin koruyucusu... Hamisi... Bekçisi... Daha önce siyasetle hiç ilgilenmemiş bir kişi."
Bu çekişme bitmez... Uzun hikâye...
Eskiden... "Çankaya'ya giden yolun Genelkurmay'dan geçeceği" görüşü hâkimdi.
Zamanla o görüş terk edildi... Fakat...
Çankaya'ya "Bir siyasetçinin çıkması gerektiği" düşüncesi tam yerleşemedi.
Öyle ya... Madem ki "Genelkurmay Başkanı" çıkamıyor... Öyleyse "Parti başkanı" da çıkmasın.
Pasif bir "Devlet-millet baştemsilcisi" çıksın.
Eğer... Recep Tayyip Erdoğan çıkarsa...
Pasif olmaz... Aktif olur.
Doğrudan halk seçeceği için "Milletin baştemsilcisi" olur.
Açıkçası... "Klasik Cumhurbaşkanı" olmaz.
"Devlet Başkanı" olur... Gayrı resmi başkan olur.
Onun içindir ki... Bu Anayasa böyle kaldıkça... Bu tartışma bitmez.