Ankara'da bir üniversitede tören vardı.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu da oradaydı.
Konuşmalar bitti... Ve sonra...
Bostancıoğlu sahneye davet edildi.
Rektör, "günün anısına" plaket verecekti.
Bakan sahneye çıktı... Yanında rektör... Rektörün elinde plaket.
Metin Bostancıoğlu "bir dakika" diyerek mikrofonu aldı:
"Bu plaketi reddediyorum" dedi:
Yanlış anlamayın, kusura bakmayın.
Prensip kararı... Hiçbir yerde plaket kabul etmiyorum.
Plaket vermek isteyen, benim adıma ağaç diksin.
Ortalıkta buz gibi bir hava esti... Rektör, elinde plaket, kalakaldı.
Törendeydik... Prof. İhsan Doğramacı ile yan yanaydık.
Doğramacı ayağa kalktı.
"Plaket almayı severim... Bana da plaket verecek misiniz" diyerek sahneye yürüdü.
İnanılmaz bir alkış başladı... Doğramacı, "rektörü" kurtarmış, törenin "soğuyan havasını" ısıtmayı başarmıştı.
Doğramacı Hoca dostumuzdu... Törenden sonra birlikte yemek yemiştik.
Şöyle demişti:
Bakan'ın tavrı saygı duyulacak bir tavır... Ancak...
Rektör, herkesin önünde küçük düşürülmemeliydi.
Bakan'ın plaket almama kararı önceden rektöre söylenmeliydi... Veya rektör bunu bir şekilde öğrenmeliydi.