Hikâyeyi "geçmişte, bir vesileyle" Demirel'den dinlemiştik.
"Muhtar Dayı"nın saati geri kalmaya başlamış.
Muhtar, köy kahvesinde "40 yıllık saatime ne oldu" diye söylenirken...
Köyün delikanlılarından biri "Muhtar Dayı" demiş:
- Ver, saatini tamir edeyim.
- Oğul, sakın tamamen bozmayasın.
- Olur mu dayı?.. Ben askerde saat tamirini öğrendim.
***
Muhtar, saati çıkarıp vermiş.
Delikanlı, masaya bir mendil yaymış. Saati sökmüş, parçaları mendilin üstüne dizmiş.
Bir süre saatin orasını burasını kurcalamış.
Sonra söktüğü parçaları takmaya çalışmış.
Becerememiş.
Ve Muhtar'a dönmüş:
- Dayı, toparlayamıyorum... Hepten bozuldu.
***
"Açılım olayı" aklımıza bu eski hikâyeyi getirdi.
1. Açılıma madem ki
"yelken açıldı", öyleyse devam edilmeli.
2. Açılım politikası
"Muhtar Dayı'nın saatine" çevrilmemeli.
3. Ya saat
"eski haliyle" kalmalıydı... Ama nereye kadar?.. Ya da... Madem ki
"tamire" kalkışıldı... Öyleyse
"bu saat tamir edilecek, başka yolu yok."