Önce "işçi şirketleri" olayı başladı. 1970'li yıllardı. Eline çantayı alan, Avrupa'ya "para toplamaya" gitti.
İçlerinde "siyasetçiler de" vardı.
"Kimdi onlar" konusuna girersek hikaye çok uzar.
Siyasetçinin "sağcısı" da vardı...
"Solcusu" da.
Medya da "bu işlerin ya içindeydi, ya kenarında kıyısında."
"Büyük paralar" toplandı. Türkiye'de, dile kolay, tam "280 fabrika" yapıldı.
***
"İşçi şirketi" olarak kurulan bu 280 fabrika sonunda ne oldu?
276'sı "işçilerin elinden alındı."
"Başkalarının" oldu.
"Ya işçinin parası" diye sorarsanız...
"Buhar" oldu.
Almanya'nın ünlü dergisi Der Spiegel, işçi şirketleri olayını uzun uzun yayınladı.
"Roman" gibi. Bu işte bir "yamukluk olduğunu" Alman fark etti.
Biz ise "seyrettik."
***
Sonra "naylon holding devri" başladı.
Yine çantayı alan Avrupa'ya koştu.
Kimileri yine "din, iman" dediler.
Kimileri yine "fabrika kurmaktan" bahsettiler. Döviz bazında yılda yüzde 28 "kar payı" vaat ettiler.
Almanlar bu olayda da bir "yamukluk olduğunu" gördüler. "Araştırma" yaptılar.
Araştırma "kitap haline bile" geldi.
Türkiye, daha önce olduğu gibi, yine "seyirciydi." Sonunda insanlarımızın paracıkları "hortumlandı, buharlaştı."
Ve her şey "yapanın yanına kar kaldı."
Görülmekte olan Deniz Feneri davası "en son hikaye."
Onu da "biz ortaya çıkarmadık."
Almanlar çıkardı.
Bir süre sonra olay aydınlanır, dava karara bağlanır, suçlular cezalandırılır. Ama hiç şüpheniz olmasın zamanla "yeni bir tezgah daha" kurulur. Avrupa'daki insanımız "yine dolandırılır."
***
"Göç tarihimizin" parlak sayfaları da çok. Ama "soygun hikayeleri" parlak sayfaların üzerinde kara bir mürekkep lekesi gibi.