1979'da Ecevit hükümetinin "çatırdadığını" yazan ilk gazeteciydik.
Zira "Ecevit'in telefonunu dinlemiştik."
Hem de o dönem Cumhuriyet'in Ankara Temsilcisi olan Yalçın Doğan'la birlikte.
***
Bülent Ecevit "her bağımsıza bir bakanlık sözü vermiş" ve Adalet Partisi'nden bazı milletvekillerini ayartmıştı.
Siyasi tarihe "Güneş Motel olayı" diye geçen milletvekili transferleri.
"11'ler olayı" diye de bilinir.
Ecevit'in "11 bağımsızla kurduğu ortaklık" 22 ay sürmüştü.
***
Gelelim hikayemize...
Başbakan Ecevit'le birlikte yurt gezisindeydik.
Akşehir'de konakladık.
O yıllarda "Başbakan'ı, heyetini, gazetecileri barındıracak büyüklükte" otel nerede?
Milletvekilleri, gazeteciler, parti büyükleri "3'er, 4'er kişi aynı odada kaldılar."
Yalçın Doğan ve bize bir "ayrıcalık" yapıldı. İkimiz "aynı odadaydık." 2 kişilik oda "büyük lüks."
***
Odaya girer girmez telefona sarıldık.
Santralı arayıp, gazetelerimizin telefonunu yazdırdık.
O dönemde "cep telefonu, otomatik telefon" hak getire.
Aradan bir süre geçti.
Santralı "ne oldu bizim telefonlar" diye uyarmak istedik.
Ve telefonun ahizesini kaldırmamızla birlikte, "bir telefon konuşmasını" dinlemeye başladık.
***
Otel eski, santral fi tarihinden kalma...
Ve Başbakan Bülent Ecevit'in, Ankara ile yaptığı telefon konuşması, bizim odanın telefonundan dinleniyor.
***
Telefonun "Ankara ucunda" Devlet Bakanı Salih Yıldız konuşuyordu.
"Sayın Başbakanım, hükümet çatırdıyor" diyordu.
"11'lerden" bazı Bakanların istifa hazırlığında olduklarını söylüyordu.
Onlarla yaptığı "ikili görüşmeleri" aktarıyordu.
***
Ecevit de Salih Yıldız'a "talimatlar" yağdırıyordu.
"Şu Bakan'ın gitmemesi için araya falanca kişiyi koyun" diyordu.
Veya:
- Filanca Bakan'ın gelişinde, İstanbul'dan şu kişi etkili olmuştu, hemen onu arayın.
***
Ecevit'in "uzun telefon konuşmasını" Yalçın Doğan'la birlikte "çıt çıkarmadan" dinledik.
Sonra telefon kapandı.
Karşılıklı "ne yapacağız" diye bakındık.
Sonra da Yalçın'a takıldık:
- Telefonu önce ben açtım...
Sen yazma, ben yazayım.
Yalçın biraz da "Cumhuriyet'e bu konu pek gitmez, Başbakan gücenir" diye düşündü.
"Olur, seni mi kıracağım" dedi.
Biz de "yazıyı döşendik."
***
Sabah oldu "herkeste surat bir karış."
Gazeteciler "Tercüman'da var, bizde yok" diye bozuk.
Siyasetçiler "Başbakan'ın konuşması dışarı nasıl sızar" diye kızgın.
Yalçın "bıyık altından" gülüyor.
Biz de hiç "renk vermiyoruz."
***
Neyse "otobüse" geçtik.
Az sonra Başbakan Ecevit geldi.
"Saygılar" diyerek, teker teker herkesin elini sıkmaya başladı.
Yine Yalçın'la "yan yana" oturuyoruz.
- Saygılar sayın Doğan.
- Saygılar sayın Başbakanım.
Ve sonra elini bize uzattı:
- Kaygılar sayın Donat.
***
Herkes, herkesten şüphelenmeye başladı.
Ankara'ya dönünce de Başbakan Yardımcısı Orhan Eyüboğlu bizi aradı:
- Söz, aramızda kalacak... Kaynağın kim?.. Başbakan'ı MİT mi dinliyor, polis mi?.. Kontgerilla mı?.. Asker mi?
"Efendim" dedik ve...
"Olayın aslını" anlattık.
Rahmetli Eyüboğlu'nun sesi dün gibi kulaklarımızda:
- Beni bu hikayeye inanacak kadar saf mı sanıyorsun?.. Ben ki, yıllarca polis müdürlüğü yaptım.
***
Dün sabah Yalçın Doğan'ı aradık.
Daha "alo" demeden "Akşehir" dedi:
- Yoksa yazacak mısın?.. Ne günlerdi ama?