Hüseyin Ok, Mehmet Dilek, Muammer Turan... Onların işi "ekmek, biçmek... Üretmek."
Yağmur zamanında yağmışsa, mahsul bereketliyse, hele bir de para ediyorsa "seviniyorlar."
Aksi halde "kederleniyor, gelecek yılı bekliyorlar."
Bu arada bir gazetecinin yolu onların köyüne, kasabasına düşmüşse "buyur bey" diyorlar:
* Dinle derdimizi, anlat büyüklerimize. Yalanımız varsa şurdan kalkıp, şuraya gitmek nasip olmasın.
* Çiftçi ne kadar çok ekerse, zararı o kadar çok oluyor.
***
- Ekmeyin öyleyse.
- Söylemesi kolay bey... Elimizden başka iş mi gelir?.. Bir ümit işte, belki para eder diye.
***
"Su parasından" yakınıyorlar:
* Su gölden geliyor. (Ilgın'ın bitişiğinde göl var)
* 55 dekar araziden 850 milyon su parası istiyorlar.
* 2 sefer gübre atmaya mecbursun.
* Tohumun kilosu 400 bin.
* Mazot parasını da ekle.
* Buğday para etmeyince gel çık şimdi hesabın içinden.
***
Buğday neden para etmiyor? İşte yanıtlar:
* Bey, bey... Ofis malımızı almıyor. Diyor ki, süne var.
* Ofis bana dedi ki... Rahmet yağmış, buğdayına ala düşmüş.
* Esnaf nazlı... Malını alırım emme, yem fiyatı veririm.
* Buğday kilosu 330 binden gidiyor... Gör hayrını gayrı.
* Tarlayı sulama daha hayırlı. Suya bu kadar para vereceğine, varsın mahsul 2 ton noksan olsun.
***
"Ey milletin efendileri" diyoruz:
- Söyleyin bakalım siyaset ne alemde? "Söyleyek" diye başlıyorlar:
* Partiler iflas etti, AK Parti geldi. Emme o gücü artık bulamaz. Oyu benden aldı, bana sahip çıkmeyor.
***
"Bu köylüler doğruyu söylemiyor" diyen çıkabilir.
"Buğday ekmesin, alternatif ürüne yönelsin" diyen de olabilir.
"Köy" orada. "Köylü" de. Biz söylenenleri "özetledik." Merak edip giden "çok ağırını" işitecektir.