Seneler önceydi. Turgut Özal Başbakan'dı. Gücünün doruğunda olduğu dönemdi.
İşte o günlerin birinde, Tercüman Gazetesi'nde bir yazı yazdık. (2 Ağustos 1987)
Yazı "Özal'ın bayram tatili" ile ilgiliydi.
Başbakan ve eşi, tatili Göcek'te geçirmişlerdi.
" Teknedeki bir olayı" anlatmıştık. "Özetleyecek" olursak...
***
O sıralar Özal, tatillerinde " Nirvana" ya binerdi.
Nirvana, dönemin ünlü işadamı Nurettin Koçak'ın yatıydı.
Bayramda Nirvana'ya "üç aile" binmiş, Fethiye koylarında dolaşmışlardı.
Turgut Özal ve Semra hanım. Güneş Taner ve eşi Beyza hanım. Teknenin sahibi Nurettin Koçak ile rahmetli eşi.
Bir akşam, yemekte " tavuk" vardı. Kimden çıktı, nerden çıktıysa, ortaya bir " lades" lafı atıldı:
- Haydi, lades tutuşalım.
ERKEKLER KAYBETTİ
Herkes " kendi eşiyle" lades tutuştu. Sonra yatma vakti geldi. Üç aile de kamarasına çekildi. Sabah kahvaltısında Güneş Taner " Ben ladeste kaybettim" dedi.
Nurettin Koçak:
- Ben de kaybettim.
Gözler Turgut Özal'a çevrildi. Özal:
- Ben de.
YÜZÜK, MERCEDES VE...
Güneş Taner:
- Ben bir yüzük kaybettim... Beyza " ille de pırlanta olacak" diyor.
Nurettin Koçak:
- Sormayın... Ben de hanıma bir kırmızı Mercedes kaybettim.
Turgut Özal'a soruldu:
- Efendim siz ne kaybettiniz? Özal " söylemem" dedi. Kahvaltı masasındakiler Semra hanıma baktılar.
O da " söylemedi."
MEHMET'İN KELLESİ
Öğle oldu, akşam oldu "Özal ne kaybettiğini söylemedi."
Ertesi gün, daha ertesi gün " yine söylemedi."
Ama üçüncü gün "ısrarlar" sürünce... Başbakan Turgut Özal " kimse duymasın" diyerek, Güneş Taner'le, Nurettin Koçak'a " büyük sırrı" verdi:
- Semra tutturdu " Mehmet'in kellesini isterim" diye... " Onu isteme, başka şey iste, vereyim" diyorum, dinlemiyor... "İlle de Mehmet'in kellesi" diyor.
KEÇECİLER
Sözü edilen Mehmet, ANAP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Keçeciler'di.
Partide " ikinci adamdı." Ama nedense Semra hanımla yıldızları bir türlü barışmıyordu.
Bayram tatili bitti. Özallar tekneden inip, Ankara'ya döndü-
Aradan kısa bir süre geçti. Ve bir gün " Mehmet'in kellesi" gidiverdi.
Keçeciler " durduk yerde" Genel Başkan Başyardımcılığı'ndan alındı.
KIYAMET KOPTU
Yazı yayınlandı ve " neler" oldu?
* Daha taşra baskısı devam ederken, Güneş Taner aradı ve sordu: Sana bu olayı hangimiz anlattı
* Can Pulak aradı: Patron barut gibi.
* Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk aradı: Başbakan konuşmak istiyor, ama şu anda dışarıda... Siniri tepesinde haberiniz olsun.
* Mehmet Keçeciler aradı: Yani ben kelleyi ladeste mi kaybettim?
ÖZAL KIZINCA...
Derken Başbakan'dan " zehir, zemberek" bir açıklama geldi:
- Yalan!..
Can Pulak çok eski arkadaşımız.
Açıklamayı " yumuşatmak" istemiş.
Turgut bey " geceyarısı bizzat yazdığı açıklamanın virgülüne bile dokunulmamasını" istemiş.
Özal'ın açıklamasını yayınladık. Altına da "özetle" şunları yazdık:
- Olay doğru... Doğru olmasaydı Güneş Taner bize " Bunu neden yazdın.. Turgut bey hepimizden şüpheleniyor" der miydi?.. Siz Semra hanıma " Yavuz'a neden anlattın" diye çıkışır mıydınız?
AİLENİN İÇİ
Telefonlar durmak bilmiyordu.
" Olay" hala gazetelerin manşetindeydi.
Özal " kızmaya devam ediyordu."
Bize gelince... " Kaynağımız" sağlamdı. Yazımızdan sonraki " aile içi gelişmeleri bile" aynı kaynaktan almaya devam ediyorduk.
SON YANIT
Turgut Özal'dan bir açıklama daha geldi:
- Yalan!.. Benim yalanlamama verilen yanıt da yalan!..
Yine " açıklamayı" yayınladık. Sonra da sorduk:
- Madem yalandı da, bizim yazıdan sonra Nirvana yatının sahibi Nurettin Koçak'a neden " Olay tekne personelinden sızmış olabilir mi" diye sordunuz... Ve Koçak da size " Efendim, tekne personeli kördür, sağırdır, dilsizdir" demedi mi?
VE BAŞBAKAN ÜSTÜ
Birkaç gün süreyle gazete manşetlerini süsleyen bu konu bizim " son yanıtımızla" kapandı.
Kapatan da Turgut bey oldu. Kendisine " konuyu" soran gazetecilere " Uzatmıyorum... Bu işi kapatıyorum" dedi.
Tabii bize de " küstü."
SEMRA HANIM ŞÜPHESİ
Bir gün, Mesut Yılmaz'la " bir yerden" geliyorduk.
Özal da " bir yere" gidiyordu. Esenboğa Havaalanı'nda karşılaştık.
Mesut bey " Nasılsınız" diyerek Özal'la kucaklaştı ve bu arada da sordu:
- Siz Yavuz beye küs müsünüz
Biz bu sırada " geride bir yerdeydik."
Özal " Yok canım" dedi.
Bize doğru bir-iki adım attı.
Biz de ona üç-dört adım.Kucaklaştık.
Bu arada sordu:
- Sana Semra hanım anlattı değil mi?
İHALE
Semra Özal, kocası Başbakan'ken de, Cumhurbaşkanı iken de, öldükten sonra da bize hep sordu:
- Ben anlatmadım ama ihale bende kaldı... Sahi, kim anlattı... Söz veriyorum, kimseye söylemeyeceğim.
" Ne olur kusura bakmayın" dedik.
" Kaynağı" söylemedik.
" EVET... DOĞRUYDU..."
Seneler sonra Leyla
Umar'ın SABAH'ta bir röportajı yayınlandı.
Leyla hanım,
Bayan Özal'a
" Lades olayı doğru muydu" diye soruyordu.
Semra Özal da " evet" diyordu:
- Evet... Ama Yavuz'a ben anlatmadım.
NİHAYET
Tam 17 yıl geçti aradan. " Kaynağımızı" bugün açıklıyoruz. Temmuz'un son günleriydi. Dört kişi, Gaziosmanpaşa'da bir lokantaya gitmiştik: Veysel Atasoy, Erol Çarmıklı, Sencer Güneşsoy ve biz.
Başkent'te " böyle yemeklerde" ne konuşulur Tabii ki " Siyaset... Partilerin içi... Hükümet... Başbakan... Başbakan'ın çevresi."
" O günlerde" Mehmet Keçeciler aniden güç kaybetmiş, " koltuğundan" olmuştu.
Biz " sürpriz" dedik.
Atasoy " değil" diye güldü ve... " Lades olayını" anlattı.
ÇANAK, ÇÖMLEK...
- Sayın Bakan... Yazılmamak kaydıyla mı anlattınız.. Yoksa yazabilir miyiz?
Yine güldü:
- Elbette yazabilirsiniz... Yüzde yüz gerçek.
Ve yazdık. Sonrası " malum." "Çanak, çömlek patladı." Kaynağın adı konusunda " hayli baskıyla" karşılaştık. Ama ne biz konuştuk, ne Çarmıklı ve ne de Güneşsoy.
VE KAYNAK ÖLDÜ
" Kaynak" öldü.
Veysel Atasoy " adam gibi bir adamdı."
İddiası, inancı olan, dürüst bir siyaset ve devlet adamıydı.
Mekanı cennet, sevenlerinin başı sağolsun.