Akşam yemeğini "Palandöken dağlarında" yedik. Polat Rönesans'ın yemek salonu "sıcacıktı." Saat 23.00'te Vali Mustafa Malay'la birlikte, kente dönmek için otelden çıkınca... Yüzümüze "bir şeyin çarptığını" hissedip, sarsıldık. "Ne oluyor" dememize fırsat kalmadan, Vali bey güldü: - Hava, eksi 25 derece.
Kar fıkraları
Karadeniz fıkraları "Temel üzerinedir." Erzurum fıkraları da hep "kar" üzerine. Sıcak ülkeden bir turist, Erzurum'a gelmiş. Hava buz gibi. Ama Erzurumlular gülüyor, oynuyor, bayram yapıyorlar. Turist "bir şey mi var"demiş. Erzurumlu: - Bugün, düşman işgalinden kurtuluşumuzun yıldönümü... Ona seviniyoruz. Turistin tepkisi: - Bırakın düşman sevinsin... Bu soğuktan kurtulduğuna.
Sahapsız memleket
Erzurum "buz mu, buz." İstanbul "kara teslim." Ulaşım "felaket." TV'ler sürekli "hava durumu haberleri" veriyor. Ve Erzurum'da Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti'ndeki sohbette, Palandöken gazetesinin Genel Yayın Müdürü Mehmet Şener "fıkra" anlatıyor. Erzurumlu nine, TV'de "haberleri" izliyormuş. Haberler "kar... Buz... Yolda kalanlar... Felaket..." Nine söylenmiş: - Ne olacak, sahapsız memleket, kar da yağar, taş da.
Kar dersleri
Kar yağmış, buza çekmiş. Buzun üzerine bir kat daha kar yağmış. Haydi, bu durumda yolda yürüyün bakalım. Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı İbrahim Akar Balkar dedi ki:
- Yavuz bey, sana ders vereceğiz, sakın unutmayasen... Bu dersleri iyi ezberleyesen. Kar dersleri:
* Karda yürürken, el cebe sokulmayacak... Aksi halde, düştüğünüz anda kol gitti, gider... Kırılır.
* Karda yürürken, önce ayakkabının burnu ile yere basacaksınız... Sonra tabanıyla... Önce tabanıyla basarsanız, o dakikada seksen uzanırsınız.
* Merdivenden inerken, korkuluğa tutunacaksınız... yanınızda bir Erzurumlu varsa, onun koluna gireceksiniz... Zira Erzurumlu, karda yürüme tekniklerini iyi bilir. - İbrahim bey... Sağol... Bu dersi unutmayacağız. - Dur, daha bitmedi... Saçak altında kesinlikle yürümeyesen... Bak, saçağı görir misen? Baktık, saçaklardan "kılıç gibi" buzlar sarkıyor. "İki metre... Üç, dört metre." İbrahim bey: - Her sene üç, dört kişi, saçak altında yürürken ölür... Kafasına buz saplanır.
Mübarek kış
Yatmadan önce çaylarımızı içtik. Sohbet koyulaştıkça koyulaştı. TV'ler hala "kar, kış haberleri" veriyor. Bizim dudaklarımızdan ise şu sözler dökülüyor: - Kar dursa... Havalar ısınsa... Yaz bir gelse. Erzurum Ticaret Odası Başkanı Hakkı Hınıslıoğlu, eliyle, ağzımızı kapatıyor: - Bu nasıl sözdür?.. Ağzından yel alsın... Sen Erzurumlu'yu hiç düşünmür misen?.. Kar gibisi, soğuk gibisi var mıdır?.. Soğuğa kurban olam. Çevredekilere bakıyoruz. Hepsinin "tepkisi" aynı: - Ha vallah, kara, soğuğa kurban olam... Yaz gelir, Palandöken'de kayak yapacak turist olmaz... Yaz gelir, 33 bin üniversite öğrencisi memleketine gider... Yaz gelir, ekonomi durur... Kar, kış mübarektir.
Eksi otuz
Saat 24.00'ü geçiyordu. "Hava kaç derece" diyecek olduk. "Eksi 30" yanıtını aldık. Bu sırada, Erzurumlu gazeteci Demir Bilirdönmez "size bir Erzurum türküsü dinletelim" dedi. Ve dinledik: "Erzurum dağları kar ile bora..."
Allah'ın yazısı
Erzurum "velisi" de "delisi" de bol bir memleket. Biz "kar... Felaket" diyoruz. Erzurumlu "kar... Bereket" diyor. Ve yine bir "Erzurum fıkrası" anlatılıyor. İki deli, yolda konuşuyormuş: - Ula dadaş, Allah'ın okuması, yazması var mıdır? - Vallah, okuması var mıdır bilmem ama, yazması olduğu kesin. - Allah'ın yazı yazmasını bildiği nereden kesin? - Ula Dadaş... Allah adamın alnına öyle bir yazı yazayı ki, bir ömür boyi ne silineyi, ne değişeyi. Fıkrayı anlatan dedi ki: - Kar da Allah'tan, kış da... İsyana gerek yok... Önlemini al, bekle.