Türkiye'nin en iyi haber sitesi
DİLEK GÜNGÖR

Aynı filmi sürekli seyredemeyiz!

Dün İngiliz haber ajansı Reuters'ta bir haber yayınlandı. Her zamanki gibi isimsiz bir analiz... Kimler bilmiyorum ama hükümet ve bankacılık yetkilileri devlet bankalarına yeni kredi hamleleri için sermaye enjeksiyonu yapılmasının düşünüldüğünü belirtmiş... Bildiğim kadarıyla, şu anda Halkbank dışında ne Ziraat Bankası'nın ne Vakıfbank'ın böyle bir isteği var.
İngiliz ajansın haberin devamında suyu bulandırmak isteği açıkça belli oluyor.
Peki şu anda kamu bankalarına tekrar sermaye enjekte edip, yeni kredi hamlesine girişmek doğru mu?
Malum, Mayıs 2020'de pandemiden kaynaklanan sıkıntıları hafifletmek için bu yola başvuruldu. Kamu bankalarına 21 milyar lira sermaye enjekte edildi. O dönemde bu bir zorunluluktu. Zira, özel bankalar kapılarını tamamen kapatıp, köşelerine çekilmişti. Mecburen kamu bankaları ekonomiyi sırtlamıştı.
O dönemde kamu bankaları devreye girmeseydi, Türkiye bugün farklı bir fotoğrafla karşı karşıya kalırdı.
Fakat şimdi pandeminin zor kısmını atlattık. Kapatmalar sona erdi. Hizmetler ve turizm dışındaki sektörlerde gözle görülür bir canlanma var. Keza, turizm ve hizmetler sektöründe de aşılamanın hızlanması, 1 Temmuz'da başlayan normalleşmeyle yavaş yavaş işler açılıyor.
Hal böyleyken, yükün tamamını hala kamu bankalarına çektirmeye çalışmak doğru bir politika mı?
Bırakalım, hazır ekonomide çarklar dönmeye başlamışken, kredi talepleri için biraz da özel bankalar elini taşın altına koysun.
2015'ten bu yana kamu bankalarının aktifteki payı yüzde 33'ten 46'ya çıktı. Kredilerdeki payı yüzde 34'ten 47'ye, mevduattaki payı da 33'ten 45'e yükseldi.
Düşünsenize, bankacılık sisteminde 48 banka var.
3 banka Türkiye'de verilen kredinin yarısını karşılıyor.
Bu sürdürülebilir bir sistem değil...
Sistemin yükünü de riskini de mütemadiyen üç bankanın üzerine yüklemek ne kadar sağlıklı!
Son 5 haftalık veriler eğilimin biraz terse dönmeye başladığını gösteriyor. Kamu bankalarının kredi hacmi, yerli özel ve yabancılara nazaran daha az artmış durumda...
Bana göre, bankacılık sisteminin sağlıklı bir yapıda devamından yanaysak, sürekli kamu bankalarına sermaye enjekte etmek yerine, kredi hacminin dengeli dağılımını sağlamaya çalışmak daha doğru bir yöntem olacaktır.

***


BİR FİLO HİKAYESİ...

Borsaya yeni açılan bir şirket var:
Escar...
Adını Central Oto ve Metal Oto'dan hatırlarsınız. Efrayim Kebudi ve ailesi zeki bir aile... 2001'de oto kiralama şirketi Escar'ı kuruyorlar. 2018'de bünyelerindeki Central Oto'yu MTL Oto'ya devrediyorlar. 2019'da bu şirket Ziraat Girişim'e geçiyor. Şimdi de Escar'ı halka arz ediyorlar.
İyi iş!
Niye mi?
Şirketin 2020'de cirosu 317 milyon TL, öz kaynakları 185 milyon TL, net karı 78 milyon TL. Son iki yılda cirosu yüzde 40 düşmüş. Filosu küçülmüş. 2018'de yüksek ciroya rağmen bile, zarar açıklamış.
Net işletme sermayesi son 3 yıldır hep ekside ekside. Filosundaki araç sayısı 2018'de 10 binden fazlayken bu yıl 4300'e inmiş, bunların sadece 3400'ü kira getiriyor. Değerlemesine bakıyorsunuz. Toplam halka arz büyüklüğü 165 milyon TL, piyasa değeri 814.5 milyon TL...
Nasıl oluyor derseniz ben de anlamadım!
Sermaye Piyasası Kurulu da üzerinde düşünmüş olacak ki, halka arz başvurusu kurulda epey bekletildi.
Borsaya yeni şirketler gelmesine itirazım yok. Demek istediğim şu, küçük yatırımcının ileride herhangi bir hissede mağduriyet yaşamaması için önlem baştan alınmalı... Şirket değerlemeleri tekrar tekrar incelenmeli...

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Dilek Güngör | Aynı filmi sürekli seyredemeyiz!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA