ABD'deki FETÖ kumpasıyla başlatılan Halkbank davasında pazartesi günü kritik bir gündü. Bankanın New York İkinci Bölge İstinaf Mahkemesi'ne yaptığı başvuruda taraflar dinlendi. Halkbank avukatları ABD'deki 'Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası' kapsamında bankanın orada yargılanamayacağını savundu. ABD hükümetinin banka üzerinde cezai yargılama yapmaya yetkisi olmadığını, Türkiye ile kamu bankası olan Halkbank'ın dokunulmazlık açısından eş anlamlı olduklarını ifade ettiler. Yargıç ise 27 Mart 2017'de New York'ta gözaltına alınan ve yargılanan Hakan Atilla örneğini verdi. O dönemde Atilla'nın diplomatik dokunulmazlık talebinin olmadığını söyleyerek, Halkbank avukatlarını köşeye sıkıştırmaya çalıştı.
Henüz karar çıkmadı. Ay sonunu bulabilir. Heyet "Halkbank ABD'de yargılanamaz" kararı verirse 6 yıldır Türkiye üzerinde her fırsatta baskı yapılmaya çalışılan dosya kapanacak.
Bu mümkün mü?
Olabilirdi belki…
Neden belki diyorum…
Çünkü kafama takılan bir şeyler var. Hakikaten, madem ABD'de böyle bir yasa vardı, Hakan Atilla yargılaması başlamadan önce neden bu yönde talepte bulunmadık? Bulunsaydık sözde FETÖ belgeleriyle başlatılan Halkbank davası hiç açılmadan bitebilir miydi? 17/25 Aralık'ta başlayan süreçte piyasa değeri yüzde 70 düşen banka bugün farklı bir noktada olur muydu?
Bu soruların bir kısmının yanıtını bulmak için o döneme doğru hafızayı sarmak gerekir.
Biliyorsunuz, 19 Mart 2016'da Rıza Sarraf tutuklandı. Tam bir yıl sonra Hakan Atilla New York'a gitti ve gözaltına alındı. 32 ay hapis cezasına çarptırıldı. ABD'deki dava sürecinde Halkbank avukatlık masraflarını karşıladı. Ancak kendisinin savunma noktasında bankayı çok da müdahil etmediğini biliyorum. Hatta bazı oturumların kapalı yapıldığını da… Oralarda ne olduğu soru işareti…
Geçenlerde birdenbire izne çıktı. Borsa İstanbul'daki görevinden gitti. Etrafta çeşitli söylentiler var.
Pazartesi günkü duruşmayla bunların bağlantısı var mı?
Bekleyip göreceğiz…
***
DOMATES-S400-TURİST…
Dünyanın gözü bir süredir Rusya- Ukrayna arasındaki gerginlikte… Savaş çıkma olasılığını zayıf görsem de sorun Karadeniz'e kıyıdaş olan ülkelerin tamamını etkiliyor. Türkiye, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunurken, Karadeniz'in bir savaş denizi haline gelmesini istemiyor. Barış ve diplomatik yollarla çözümde diretiyor.
Ancak öyle bir noktaya geldik ki…
Herkes 'tarafını seç' baskısı yapıyor. ABD, Halkbank davası üzerinden Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Rusya Kovid-19 vakalarındaki artışı ileri sürerek turistleri engelliyor. Tıpkı, 2016'da uçak krizinden sonra domates ihracatını engellendiği gibi... Bugün hâlâ domates ithalatı kotası 300 bin tona çıkarılamadı. Uçak krizinden önce Rusya'ya 480 bin ton domates satıyorduk. Kaba bir hesapla, bugün domatesin satış fiyatı 1.5 kg/dolar civarında (Bunun 7 TL'si maliyet, 3 TL'si ürün üzeri kâr diyebiliriz)… Rusya ise bir kalemde sattığı S-400'lerden 2 milyar dolar kazanıyor. Sadece bu da değil… Nükleerden doğal gaza birçok yatırım varken, her meselede yaptırım çağrıştıran kararlar almaya çalışmak stratejik partnerliğe uymuyor.