Aylardır kafa yoruyoruz. Farkındaysanız, koronavirüs yeni bir dünya düzenini başlatıyor. 1980'lerde Ronald Reagan, Margaret Thatcher, Turgut Özal gibi siyasetçilerin devletin her alandan çıkıp regülatör olarak kalması anlayışı sona eriyor. Dünyada devletler stratejik sektörlere ya sermaye koyup ortak oluyor ya devralıyor. Devletler, girişimcilerle birlikte hareket etmeye başlıyor.
Peki ya Türkiye'de?
Malumunuz, 1930'larda Türk özel sektörü güçlü olmadığı için devlet demir-çelik tesislerini de tekstil fabrikasını da petrol rafinerisini de kendisi kurdu. 1980'lere gelindiğinde dünyadaki neoliberal akımla beraber serbest piyasa, özelleştirme, fiyat düzenlemelerinin azaltılması, devletin küçültülmesi kavramlarıyla tanıştık. Özel sektör teşekkülleri aldı, devlet sektörleri regüle etme görevini üstlendi. Ama en ufak sarsıntıda devletin birçok alanda rolünü bırakmaması gerektiğinin elzem olduğu anlaşıldı. (Misal, 2018'deki kur saldırısı ve pandemi döneminde kamu bankaları olmasaydı, Türkiye bu süreçte çok daha fazla yara alırdı)
Bana göre, makas değişikliğinin zamanı geldi.
Ki, buna ilişkin ilk emare de Türkiye Varlık Fonu'nun Turkcell operasyonuyla görüldü. Devlet telekomünikasyon gibi son derece stratejik bir sektörde yıllardır kangren haline gelen bir sorunu çözdü. Turkcell operasyonuna sadece yönetim problemi olarak da bakmamak gerekir. Rekabetçiliği engelleyen 5G, fiber altyapısı vb gibi birçok problemin çözümüne de bu operasyon fayda sağlayacaktır.
Bence, Turkcell'deki gibi devletin ülkeye stratejik fayda sağlayacak başka alanlara da nüfuz etmesi gerekir.
Mesela, Türk Telekom... Varlık Fonu'nun sahiplik oranı yüzde 6.68 civarında... Şirketin yüzde 55 hissesi Akbank, Türkiye İş Bankası ve Garanti BBVA'nın kurduğu Levent Yapılandırma Yönetimi'nde. Hisselerin satışı için geçen yıl Morgan Stanley'e yetki verildi ama çözüm bir türlü gelmiyor. Bankalar aldıkları temettü ile borcun faizini dahi ödeyemiyor. 2026'da da lisans süresi bitiyor. Bankalar, dar bir bakış açısında şirketi hapsediyorlar.
Mesela, Kardemir... 1 lira gibi sembolik fiyatla 1 Nisan 1995 tarihinde işçilere verilen fabrika, Türkiye ve bölge ülkeleri arasında tek ray üreticisi... Otomotiv ve savunma sanayisine üretim yapıyor. Türkiye'nin güzide kuruluşunun kaderi iki ailenin dudaklarının arasında... Yüzde 5 ile hakim hissedar halinde olan Yolbulan ve Güleç'ler de sürekli yönetim kavgasında... Sermaye Piyasası Kurulu'nda yıllardır kaç suç duyurusu var, hatırlamıyorum. Devlet bağımsız üye atasa da yönetim kavgaları şirketin büyümesini engelliyor.
Mesela, Şekerbank... 1953'te pancar üreticilerinin işlerini kolaylaştırmak amacıyla kuruldu. Uzunca süre devlet kontrolündeydi. 1993'te özelleştirildi. 2004'te hisselerinin bir bölümü Kazaklar'a satıldı. 32 yıldır yönetim aynı! Şube kapatılıyor, eleman çıkarılıyor, zarar yazılıyor. Hani derler ya, ne uzuyor, ne kısalıyor.
Halbuki, buralarda devlet kontrolü olsa bugünkü sorunlar yaşanır mı?
Bilakis, şirketlerdeki belirsizlikler kalkar, yatırımcıları mağdur olmaz, ekonomiye faydaları olur.