26 milyonu ilgilendiren Kıdem Tazminatı Fonu benim için tam bir dejavu oldu.
Bugünkü tartışmaları, endişeleri ve soru işaretlerini duydukça mesleğe başladığım ilk yıllar geliyor aklıma... O dönemde yasal altyapısı hazırlanan fon uzun uğraşlardan sonra kadük kalmıştı.
Bu kez öyle olur mu?
Sanmıyorum. Ancak bugünkü anlaşmazlıkların aynı noktalara kilitlenmesi o ihtimalin varlığını da düşündürüyor.
Tarafların iki konuda soru işareti var: Prim ve nemalandırma...
İşçi sendikaları var olma sebepleri bir miktar ortadan kalkacağı için fona çok istekli değiller.
Hatta kimisi eylem ve etkinlikler hazırlıyor. Fonda biriken paranın Bireysel Emeklilik Sistemi'nde olduğu gibi devlet eliyle yönetilmesini istemiyorlar. Hükümet ise taşrada finansal okuryazarlığı olmayan bir işçiyle, büyükşehirde maaşını kendi yöneten işçi arasında fark olduğunu düşünerek bu modeli benimsiyor.
Peki ya işveren tarafı?
Onların korkulu rüyası prim meselesi... Biliyorsunuz, kıdem tazminatı fona dönüşürse, işverenler çalıştırdıkları her bir işçi için bu fona belirlenen oranda prim ödeyecek. Bir yıla karşılık 30 günlük ücret tutarında tazminat alınabilmesi için işverenlerin ödemesi gereken prim oranı yaklaşık yüzde 8.33. Şöyle düşünün, asgari ücretli çalışan her işçi için 148 TL. Buraya devletin katkı vermesini istiyorlar.
Hazırlanan taslak çalışmada yüzde 3-5 arasında bir oran konuşulsa da işadamları tüm yükün kendilerine kalmasından korkuyor.
Önümüzdeki günler neler gösterecek bilmiyorum. Bakanlar Kurulu'nda konu ele alınacak. Ardından ateş topu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın masasına konulacak. Tarafların istekleri de eleştirileri de Külliye'de aklıselim bir şekilde değerlendirilecek.
Bakalım 'tamam mı yoksa devam mı' denilecek.
NOT: Şırnak'taki helikopter kazasında şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Mübarek günde mübarek makama yürüyen askerlerimizin mekanları cennet olsun.