Hayatımıza farklı türde şekerler hakim. Çay şekeri dediğimiz sofralarda bulunan bembeyaz renkli kristaller, esmer şeker denilen beyaz şekerin karamelize formu, agave şurubu, mısır şurubu diğer adı ile nişasta bazlı şekerler ve bunlarla yapılan her türlü yiyecekler. İştahı açan, yağ kütlesini arttıran ve bazı hastalıkların temel kaynağı olan bu şeker çeşitleri aslında bağımlılık yaratan tat vericiler. Bazılarını tamamen zehir bazılarını ise masum olarak biliyoruz. Aslında şeker çeşitlerinin hepsinin bir ortak özelliği var o da hemen hemen aynı oranda basit şekerler içermeleri, kimyasal özelliklerinin benzer olması. Herhangi birinin daha sağlıklı olduğunu düşünmek tamamen yanlış.
Tatlılara bağımlı olmayın
Gofret, şekerli, kolalı ve asitli içecekler, hazır meyve suları, meyveli yoğurtlar ve hamur tatlıları günümüzde en ucuz şeker olan mısır şurubu kullanılarak üretiliyor. Hazır kek, pudingler, bisküvi çeşitleri ve ketçap gibi endüstriyel ürünlerde de mısır şurubu yıllardır kullanılıyor. Beyaz ve esmer şekerin nerede kullandığını hatırlatmama bile gerek yok. Agave ise nektar olduğu için gönül rahatlığı ile kullanabilirsiniz diye pompalanıyor. Gerçek şu ki; şekerin kaynağı ne olursa olsun, şeker bir dizi ayrıştırma işlemi sonucunda açığa çıkıyor. Agave kaktüs kökünden, sofra şekeri şeker kamışı veya pancarından, mısır şurubu da mısır nişastasından elde ediliyor. Bu yöntemlere saflaştırma diyebiliriz. Amaç karbonhidrat içeren bir besinin nişasta moleküllerini basit şekerlere çevirerek tatlılık derecesi yüksek bir şeker üretmek ve besin endüstrisinde kullanmak.
Mısır şurubu içeren besinler karaciğeri yorar
Mısır şurubunun endüstride son yıllarda daha fazla tercih edilmesinin sebebi şeker pancarından elde edilen şekere oranla tatlılık derecesinin çok daha fazla olması. Ayrıca ucuz ve taşınması kolay. Fakat kimyasal yapı olarak çay şekerinden farksız. Örneğin çay şekerinde glikoz ve fruktoz yarı yarıyayken; mısır şurubunun glikozu yüzde 45, fruktozu yüzde 55. İşte bu yüzde 5'lik fazla fruktoz mısır şurubunu hem daha tatlı hale getiriyor hem de daha ucuz üretim olmasını sağlıyor. Glikoz ve fruktoz vücutta farklı şekilde metabolize oluyorlar ve işte buradaki fark şekerin çeşidinin şişmanlamada en önemli ayrımın olmasını sağlıyor. Çünkü basit şekerlerin hem günlük beslenmedeki toplam miktarı ve çeşidi yağlanmanın olmasını belirleyen temel kriter. Mısır şurubu içeren besinlerin neredeyse yüzde 60'ı yağ olarak depolanıyor ve karaciğer fruktozun yüzde 100'ünü metabolize etmek için çaba sarf ediyor. Doğal besinler dışında olan şeker kaynaklarını neredeyse hiç tüketmemelisiniz. Bal, taze meyveler ve sebzelerde bulunan glikoz ile fruktoz besinde doğal olarak bulunan antioksidanlar, vitamin, mineraller sayesinde yağlanma ya da hastalık yapma gibi etki yaratmıyor. Hatta sağlığı koruyor.
Agave masum değil
Fruktoz glikoza göre daha tatlı bir şekerdir ve iştahı açma etkisi yüksektir. Glikoz açlık hormonunu baskılarken tokluk sağlayan leptini ise uyarıyor. Fruktoz ghrelin hormonuna etki etmezken leptini baskılayarak iştahın kabarmasını sağlıyor. Yani mısır şurubu gibi yüksek füktoza sahip şeker türünü içeren tüm yiyecekler ve agave şurubu sürekli acıkmanın aslında temel nedeni diyebilirim. Ve daha önemli bir bilimsel bir bilgi olan; fruktozun karaciğerde metabolize olması için insülin hormonuna ihtiyaç duymaması. Yani kanda fruktozlu bir yiyecek yediğinizde insülin miktarı artmıyor. Bu bir avantajmış gibi görünse de aslında fruktozun yağa dönüşümü insülin hormonuna ihtiyaç duymadan gerçekleşiyor. Sürekli fruktozlu endüstriyel şeker içeren besinler yediğinizde vücudunuza aldığınız fruktozun büyük kısmı yağ damlacıkları olarak hem karaciğerde hem de kaslarda birikiyor. n
DOĞAL BESİNLERDE BULUNAN FRUKTOZ SAĞLIKLI
Yüksek fruktoz içeren içecek ve yiyeceklerle beslenen kişiler hem çabuk yağlanıp şişmanlayabiliyor hem de diyabet, kan yağlarında artış, kan kötü huylu kolesterolünde yükseliş ve kanda ürik asidin de artışı ile birlikte metabolik sendroma yakalanabiliyor. Endüstiyel ürünlerde, taze meyvelerdeki ve baldaki gibi doğal vitamin ve antioksidanlar bulunmadığı için fruktoz içeren yiyecekler vücutta toksik etki yapıyor. Kuru meyveler konusunda da dikkatli olunması gerektiğinin altını çizmeliyim. Fazla fruktoz içeren kuru meyveler ara öğünlerde de tek başına tercih edilecek alternatifler arasında olmamalı. Çünkü besinin fruktoz içeriği fazlalaştıkça koruyucu mekanizmaları çalıştırması mümkün olmayabiliyor.
Haftanın bilimsel notu
Kahveden korkmaya gerek yok
Kahvenin sağlıklı olduğuna dair her geçen gün yeni araştırmalar çıkıyor. Bu konuda en son yapılan araştırma American Society of Clinical Oncology dergisinin 2015 Ağustos sayısında yayınlandı. Daha önceden yayınlanan makalelerde kahvenin tip 2 diyabet ve demanstan koruduğuna dair bilgiler içermekteydi. Ve bu koruyucu etki kahvenin doğal yapısında bulunan antioksidan ve antiinflamatuarlardan kaynaklanıyor. Bu araştırma 3. aşama kolon kanseri olup cerrahi müdahale geçirmiş kemoterapi gören 953 kişi üzerinde yapıldı. İncelemeler sonucunda günde 2-3 fincan kafeinli ama şekersiz kahve içenlerin kahvenin içindeki polifenol sayesinde kanser hücrelerinin çoğalmasını yavaşlatacağı belirtildi. Kahve aslında günlük sıvı alımına destek olan, kafein sayesinde uyarıcı etkiyi sağlayarak mental dinçlik kazandıran, midede hacim kazandırıp tok kalmayı destekleyen ve antioksidanlar sayesinde sağlıya katkısı olan bir içecek. Yağsız sütlü, şekersiz, aromasız ve tarçın ya da kuru karanfil ile 4-6 fincana kadar içilebilecek sağlıklı bir içecek olduğunu bir kere daha vurgulamak isterim. Kahve sadece diyabet, unutkanlık ve kolon kanserine karşı değil başka birçok hastalığa da kalkan oluyor.
MEYVELERDEKİ FRUKTOZ ORANLARI
Meyve adı Früktoz miktarı (g)
4 kuru kayısı 16
Yarım mango 16
1 avuç üzüm 12
1 orta boy armut 11
1 orta boy Trabzon hurması 10.5
1 ince dilim karpuz 10
1 ince dilim kavun 9.8
1 büyük boy elma 8.2
1 orta boy muz 7
1 orta boy portakal 6.5
1 orta boy şeftali 6
1 büyük boy nektarin 5.5
1 ince dilim taze ananas 4
20 adet çilek 3.8
20 adet vişne 3.5
1 orta boy kivi 3.4
1 kase ahududu, böğürtlen 3
1 adet limon 0.5