Uluslararası siyasetin, kamuoyu oluşturma çabalarının gücü, yeme içme dünyasına kadar yansıyabiliyor. Patates ve diğer sebzeleri mayonezle karıştırarak yapılan Rusların geleneksel salatasının Soğuk Savaş döneminin başlarında bir anda Amerikan salatası olmasını hatırlayın; Amerikalıları bile güldüren bu uygulamadan geri adım atılıp tekrar Rus salatasına dönüşmesi için Sovyet imparatorluğunun çökmesi gerekti. Amerikan salatası güncel uluslararası siyasetin yarattığı değişimin örneğiydi. Tarihin derinliklerinde yatan düşmanlıklar, kuyruk acıları da yemeklere yansıyabiliyor. Bunun da en çarpıcı örneği Steak Tatar ya da Steak Tartar adlı yemek. Bilmeyenlere kısaca özetleyeyim; ana malzemesi sığır etinin en yağsız kısımlarından, servis edilmeden hemen önce makineden çekilen kıymadır. Tamamlayıcı olarak çok ince kıyılmış soğan, kapari, bazen kutu sardalye filetosu, maydanoz, tuz, karabiber, Worchester sosu ve çiğ yumurtanın sarısı da kıymanın yanında getirilir. Müşteri bunları bizzat kendisi, damak tadına göre harmanlar ve ince bir dilim kızarmış ekmekle atıştırır. Hangi ansiklopediye bakarsanız bakın, bu yemeğin vahşi Tatarlar tarafından yaratıldığı bilgisini bulursunuz. Hatta bazılarında bizim pastırmamız için de söylenen, vaktiyle çok sert olan sığır etinin, atın vücudu ile semeri arasına ince şeritler halinde yerleştirilip yumuşatıldığı yolundaki efsanenin Steak Tartar'a da yakıştırıldığını görürsünüz. Çünkü Batılıların gözünde Tatarlar barbardır ve eti çiğ yemek onlara yakışır. Tatarlar 13. yüzyılın başlarında kasıp kavurdukları Avrupa uluslarının gözünde çok olumsuz bir imaja sahipti. Gerçi aslında Orta Asya'dan kalkıp Avrupa'yı ele geçirmeye gelenler Moğollardı ve Kırım Tatarlarıyla ilgileri yoktu ama Avrupalılar tüm Orta Asyalıları Tatar olarak adlandırmıştı bir kere. Tatarlara Latince "cehennemden gelenler" anlamına kullanılan "tartaros" sözcüğünden kinaye, Tartar da deniyordu; işte bu özel yaratılmış isim Steak Tartar'a verildi. Kuşkusuz barbarlıkları Avrupa'da hala efsanelerde yaşatılan Moğollar (Tatarlar) savaşçı bir göçebe ulustu. Sığır, koyun ve keçilerinin etiyle, sütüyle geçiniyorlar, sofralarını bu hayvanların sakatatı da süslüyordu. Hayvanların sakatatı tiksindiriciydi, barbarcaydı. Dolayısıyla at sürerken sert eti semerin altında yumuşatma iğrençliği onlara kolayca yakıştırıldı. Ama Orta Asyalı savaşçılara haksızlık yapılıyordu. İşin hazin yanı, bizler de Avrupalıların sunduğu masalı alıp kendi pastırmamızın tarihine yakıştırdık, hiç kimsenin de buna sesi çıkmadı. Oysa sert etin hayvanın bedeniyle semer arasında yumuşatılması da, bu etin çiğ çiğ yenmesi de tümüyle hayal ürünüydü. Ayrıca pastırma bir çiğ et olmayıp, kurutulmuş, bu sırada havadaki sporlar tarafından fermente edilerek saklanabilir hale gelmiş özel bir yiyecekti. Bu şehir efsanesi 15. yüzyılda Moğol imparatorluğunda esir olarak birkaç yıl kalan Hans Schlitberger adlı bir Münihlinin bazı atların semeri altına et parçaları konduğunu, sonra binicilerin semerin üzerine oturarak yola çıktığını gördüğünü yazmasıyla doğdu. Bu adam etlerin daha sonra yendiğini varsaymıştı. 1802'de B. Bergman adlı bir başka Asya gezgini ise, Schlitberger'in anlattığı uygulamanın amacının hayvanların tedavisine yönelik olduğunu yazdı. Et ve daha da önemlisi etin yağı, atın sağrısına iyi oturmayan semerin açtığı yaraları iyi ettiği gerekçesiyle özellikle Kalmuklar tarafından geliştirilmiş bir tedavi yöntemiydi. Bir tür doğal yara bandı işlevi gören et daha sonra yenmeyip atılıyordu. Çiğ et yemedikleri halde Avrupalıların lüks çiğ et yemeğine zorunlu isim babalığı yapan Tatarları bir yana bırakalım; dünyanın pek çok bölgesinde de çiğ et yemekleri var. Bizim çiğ köftemiz dışında Etiopya'da "kifto", Kore'de "yukhoe", Almanya'da "hackepeter", Şili'de "crudos", İtalya'da "carpaccio", Tayland'da "larb" başlığı altında çiğ sığır etinden yapılmış çeşitli yemekler var ve bu ulusların hiçbiri yemeği barbar diye tanımladıkları bir başka ulusa fatura etmiyor. Çiğ köfteyi sofralarının ayrılmaz parçası sayan bir ulusun evladı olarak, kendileri de afiyetle atıştırdıkları halde kendilerinden olmayan çiğ et yiyenleri barbar olarak niteleyenleri şiddetle kınıyor, Batılıların ortaya attığı bu şehir efsanesinin bizim pastırmamızın tarihçesinden de bir an önce çıkarılmasını diliyorum.