Ne zaman bir erkek yemek pişirmeyi övmeye kalksa, bazı kişiler bunu zamanı geriye döndürme çabası olarak görüyor. Nitekim geçen haftaki Amerikan kadınının günde sadece 27 dakikasını mutfakta yemek yapmaya ayırdığından söz ettiğim yazımdan sonra çevremden bu yolda eleştiriler aldım. Beni eleştirenler, yemek yapmayı yüceltmenin, kadına biçilmiş olan rolü desteklemek, onu mutfağa bağlama çabalarına alet olmak anlamına geldiğini söylüyorlar.
Şunu baştan belirteyim ki kesinlikle böyle bir art niyetim, amacım yok. Ayrıca yeme içme konusuna eğildikçe, yemek yapmanın tek bir cinsiyetin, tek bir aile bireyinin sorumluluğuna bırakılmayacak kadar önemli bir iş olduğunu gördüm, öğrendim. Bence erkekler, hatta çocuklar bile aktif olarak mutfakta görev almalılar. Bu görüşüm, eşitlik ve yükün dengeli paylaşılmasına olan inancımın yanı sıra, herkese mutfağın çok şey verebileceğini bilmemden kaynaklanıyor. Erkeklerin ve erkek çocukların bu işi öğrenmeleri gereksiz görüldüğü içindir ki gıda sanayi hayatımızın bu alanına el attı ve sonuçta mutfağa egemen olma yolunda epey mesafe de aldı.
Karar vermek kolay değil; bu görevi daha çok kadınlar üstlendiği için mi yemek pişirme işi erkeklerin gözünden düştü, yoksa toplum yemek yapmayı önemsiz saydığı için mi bu görev kadınların üstüne yıkıldı? Bu sorunun yanıtı "Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıktı" sorusunun yanıtı kadar karmaşık ve zor. Şu kadarı kesin; antikçağdan bu yana bazı mutfak işleri diğerlerinden daha üstün sayılmıştı. Homer'in eserlerindeki savaşçılar etleri kendileri ızgarada pişirirler, bundan dolayı da kahramanlık ya da erkeklik imajları etkilenmezdi. Daha sonraları da erkekler herkesin gözü önünde, göğüslerini gere gere yemek yaptılar, içlerinden bu işi profesyonel olarak da sürdürüp büyük üne kavuşanlar oldu.
YENİ BİR ROL DAĞILIMI ŞART
Yine de insanlık tarihinin büyük bölümünde yemeklerin çoğu kadınlar tarafından hazırlandı. Dinsel kurban törenleri ve yerel yemek şölenlerini ya da şık restoranları bir yana bırakacak olursak, hemen tüm toplumlarda çocuk bakmak ve ev işlerinin bir parçası olarak görülen bu görevi hep kadınlar üstlendi; erkekler açısından ise cazip bir uğraş sayılmadı.
Bugün gerek kadın, gerekse zaten bu işe her daim gönülsüz olan erkeğin mutfaktan giderek uzaklaşmasının en yaygın bahanesi zaman darlığı.
Bu eğilim yalnız bizde değil, bütün dünyada böyle. Çalışan kadının durumu ise daha vahim. Zira ister bizzat mutfağa girsin, isterse paket servisini arasın, bugün de, kendisine biçilmiş geleneksel rol gereği yemeği sofraya ulaştırma görevi kadının.
Kendi adıma ben hazır yemek yerine evde tencere kaynamasından yanayım. Ama kadının giderek mutfağa daha az girmesini eleştirme hakkını da kendimde görmüyorum. Yıllar önce Batı'da kadınlar çalışma hayatına girmeye başladıklarında, ev işlerini kimin üstleneceği sorusu ilk kez gündeme gelmişti. 1980'lerde ABD'li bir sosyolog, çalışan kadınların iş hayatındaki mesailerine ev işleri için harcadıkları zamanı da katarak, onların erkeklere kıyasla haftada 15 saat daha fazla çalıştıklarını hesaplamıştı. Bu durumda aile içinde işbölümünün yeniden gözden geçirilmesi gerekiyordu ama bu tatsız yüzleşme hep ertelendi, bir türlü gerçekleşmedi.
Derken Amerika'da gıda sanayi, başlangıçta ordunun beslenmesi için geliştirdikleri konserveler, dondurulmuş gıdalar, kurutulmuş patates, kutu meyve suları ve çözünür kahveler gibi hazırlanması son derece kolay yiyecek içeceklerle ailelerin yemek sorununu üstlenebileceklerini ilan etti. Ancak başlangıçta çalışan ve çalışmayan Amerikalı kadınlar buna birlikte karşı çıktılar. Feminist yazar Simone de Beauvoir bile İkinci Cins adlı eserinde ev işlerinin ne denli ezici bir yük oluşturduğundan söz ediyor, yemek pişirmeyi ise yaratıcılık gerektirdiği için olumlu sayıyordu. Ama yine de kadınlar fazla direnmediler.
Sonuçta ABD'den başlayarak bütün dünya kadınları hazır gıdalara, profesyonel ürünlere terk ettikleri mutfaklarından giderek soğudular.
Ekonomik durumu uygun olan çiftler, evlerinin temizliği, sofraya sıcak yemek gelmesi ve çocuklarla ilgilenilmesi için gündelikçi tutsalar da, mutfak yükü bugün hâlâ ev hanımlarının omuzlarında. Ailede rollerin yeniden dağıtılması şart. Ancak çözüm kesinlikle kadını eve, mutfağa hapsetmek değil.