Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK DURBAŞ

Çocuk, babasının hangi yaşındadır?

Çamurlukları pas bağlamış bir kamyon eskisi... Motoru, şasisi, kasası da tedavülden kalkmış. Bergama'dan hareketle Kınık üzre bir dağ köyüne gitmekte... Kamyonun, sürücü dışında iki misafiri var: Biri 15 yaşlarında, lise öğrenimine adım atması beklenen, henüz bıyıklarını yeni terlemiş bir delikanlı... Öteki yalnız elleri değil, yüzü de nasır tutmuş babası... Baba-oğul, başını gökyüzünün sinesine dayamış bu dağ köyünün iki dershaneli okuluna 'içme su'yu getirecekler ay ve güneş nakışlı bir pınardan. Öğle vakti Bergama'dan hareket eden kamyon, ay akşamın kara karanlık perdesini indirirken varıyor köyün yamaçlarına... Ve kamyon sürücüsü, baba-oğlu bir ağacın duldasına bırakarak ayrılıyor köyün yamacından... Baba, bir eski battaniyeyi ağacın altına seriyor. Oğulun tek düşüncesi bir an önce köye varıp düşlerini yıldızların arkadaşlığına bırakmak... Baba, "Şimdi," diyor, "köye girersek köpekler parçalar bizi. Çünkü yabanız, yabancıyız." Ve bir ağacın kara karanlık gölgesine sığınarak sabahı bekliyorlar. Ertesi gün de sabahın ışıklarını da boyunlarına atkı niyetine dolayarak köye giriyorlar. Baba, köyde bir gün kalıp gerekli işlemleri yaptıktan sonra Bergama'ya dönecek... Oğul ise artık zaman ne elverirse, okulun su işlerini tamamlayacak... Köyde kalacakları ne bir otel eskisi, ne de han kalıntısı bulunmakta... Mecburen okulun bir sınıfını mekân tutuyorlar. Sözün metrosunu uzun tutmanın gereği yok, o gece babanın gözüne uykunun tek damlası düşmüyor. Çünkü gecenin ayazı, kara karanlık bir sülük misali bedeni emmekte... Yatakyorgan da künyesi 'yün'ün kimliğinden silinmiş bir battaniye... Ertesi gün, baba Bergama'ya döndükten sonra okulun hem müdürü hem de tek öğretmeni oğla şöyle diyecektir: "Böyle bir baba, bu zamanda pek az bulunur. Sınıfın ışığı bütün gece hiç sönmedi. Arada bir merak ettim de baktım. Baban bütün gece uyumadı ve sen üşümeyesin diye kendisi ayazdan tir tir titrerken şu battaniyeyle sarıp sarmaladı seni." O köyün adı da kamyon ve sürücüsü ile okul müdürünün kimliği de yıllar ve yıllardır silinip gitti hafızamın kayıt defterinden... Ama bu olay, daha dün gece yaşanmış gibi tazeliğini koruyor belleğimin dipnotunda... Çünkü o baba, ömür defterini 30 yıl önce kapayan benim babamdı: Sıtkı Durbaş... İşte yarın bir Babalar Günü daha... Bunun içindir ki ben de yarın, 15 yaşımın taze heyecanı ile babamın eli niyetine oğlumun alnına bir öpücük konduracağım. Oğlum, aynı heyecanın tazeliğiyle babamın yaşındaki yanaklarımdan öpecek. 'Baba' ile 'oğul' da bir öpücükten başka nedir ki zaten?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA