Yıl 1931. 10 Mart'ta İstanbul'da yayımlanan Bıldırcın, Piliç ve Çapkın adındaki dergiler hakkında müstehcen yayın yaptıkları gerekçesiyle dava açılıyor. 6 Mayıs'ta Nâzım Hikmet, beş şiir kitabından dolayı yargılanıyor. Ve 10 Ağustos'ta Vala Nurettin ile Akşam gazetesi Yazı İşleri Müdürü İskender Fahri tutuklanıyor. Gerekçesi de Vala Nurettin'in çevirdiği ve Akşam'da tefrika edilen Rahipler ve Rahibeler Arasında adlı romanın toplum ahlakına aykırı bulunması, yani müstehcenlik ile suçlanması... Vala Nurettin ile İskender Fahri, Ağır Ceza Mahkemesi'nin 150'şer lira kefaletle tahliyelerine karar vermesi üzerine 7 Eylül'de 28 gün hapis yattıktan sonra serbest kalırlar. Aradan 10 yıl dahi geçmemiştir. Bu kez de Fransız yazar Pierre Louys'in (1870-1925) eski İskenderiye'deki saray gözdelerinin yaşamını tasvir eden ve Türkçeye Malatya milletvekili Nasuhi Baydar'ın çevirdiği Afrodit (1896) romanı müstehcenliğe konu olacaktır. 10 Ocak 1940'ta yapılan duruşmada romanı yayımlayan Semih Lütfi ile basan Kenan Dinçman'ı avukat olarak romancı Esat Mahmut Karakurt savunur. İbrahim Hakkı Konyalı ise davanın bilirkişisidir. Savcı, Afrodit'in bazı bölümleri için "Huzuru adalette zikrinden teeddüp duydum," deyince Esat Mahmut Karakurt, "Edebiyatın yeri kitaptır, kitaplıktır; kitap olarak neşredilmeyecekse, edebi yazıları mahkeme duvarlarına mı yapıştıralım? Bu gibi eserlerin yeri kitapçı dükkânlarıdır," diye karşılık verecektir. Sonunda mahkeme, romanın bir de İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden bir bilirkişi kurulunca incelenmesine karar verir. 5 Şubat'ta yapılan duruşmada Mustafa Şekip Tunç, Ali Nihat Tarlan ve Sadrettin Celal Antel'den oluşan bilirkişiler, Afrodit'in müstehcen değil, sanat yapıtı olduğunu belirtir. Bu arada davaya ilişkin yazılarından dolayı Necip Fazıl, Vala Nurettin, Şevket Rado, Halil Lütfi Dördüncü, Sabiha- Zekeriya Sertel, Ethem İzzet Benice gibi yazarlar mahkemeye çıkacaklar, 1 Mart'ta yapılan son duruşmada ise dava beraatla sonuçlanacaktır. Olayın asıl ilginç yanı ise şudur: Bütün bu olaylar sırasında, Pierre Louys'in Afrodit'ine karşı, davanın ilk bilirkişisi İbrahim Hakkı Konyalı'nın Afrodit'i çıkacak ve kitap o zamanın şartlarına göre satış rekorları kıracaktır. Olayın ilginç olmayan yanı ise şöyledir: Bütün bu mahkeme safhasında Louys'in Afrodit'ini çeviren Nasuhi Baydar'ın ise -herhalde milletin vekili olduğu içinadı neredeyse hiç geçmeyecektir. Şimdi de gelelim günümüze... Türkiye Yayıncılar Birliği geçen gün Ragıp Zarakolu'nun hazırladığı Yayımlama Özgürlüğü Raporu'nu açıkladı. Rapora göre son bir yıl içinde 63 kitap hakkında soruşturma ve dava açılmış, toplatma kararı verilmiş. Bütün bunların gerekçesi ise terörle mücadele yasası ve TCK 301. maddesine, Şapka ve Harf Devrimi'ne muhalefet, suçu ve suçluyu övmek, dini değerleri aşağılamak, kişiliğe hakaret, soruşturmanın gizliliğini ihlal ve müstehcen yayın yapmak... Bu arada Allah'ın Kızları romanını yazarı Nedim Gürsel ile Sel Yayıncılık sahibi İrfan Sancı da Yayıncılar Birliği'nin Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü'ne değer bulundular. Nedim Gürsel, "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak," ile; İrfan Sancı ise Perinin Sarkacı, Genç Bir Don Juan'ın Maceraları ile Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadının Mektupları'nda müstehcen yayın yapmakla suçlanıyorlar. Vala Nurettin'in müstehcen yayın yapmaktan bir ay hapsinden neredeyse üç çeyrek yüzyıldan fazla zaman geçti. Bugün hâlâ sanat yapıtlarında müstehcenliği tartışmamız biraz garip, hatta ayıp derecesinde fazlasıyla müstehcen değil mi?