İyi ki Ali Bardakoğlu gibi bir Diyanet İşleri Başkanımız var... Birçok konudaki çağdaş ve aydın görüşleriyle, din gibi yaşamsal bir alanda en akıllıca davranışları sergiliyor, toplumda gerilim yaratabilecek konuları yumuşak bir dokunuşla yatıştırıyor. En son ülkemizdeki kimi mekânların Hıristiyan dininin ayinleri için kullanılması konusunda da öyle yaptı. "Türkiye'deki üç-beş kilisede ayin yapılmasına izin vermekle Türkiye Hıristiyan olmaz," dedi. Olur diyenler mi var? Milletimizin imanından şüphe eden, azınlıklarımızın, yabancı ziyaretçilerimizin ve mevsimlik turistlerin ayinleriyle tüm bir ülkenin dinden-imandan çıkacağından korkanlar mı var? Umarım ki yoktur. Yurtdışında olduğum için ancak uzaktan izleyebildiğim Sümela Manastırı'ndaki ayin olayı ne güzel oldu!.. Bizim topraklarımızda, bizim malımız olan, ama aslında başka bir din ve kültürün yarattığı o güzelim yapıyı, yılda bir kereliğine manevi sahiplerine açtık. Geldiler, dualarını ettiler ve gittiler. Kazanan biz olduk: Trabzon'a döviz yağdı, yıllık ziyaretçi sayısının bir milyona çıkması olasılığı belirdi, ülkemiz tüm dünyada övgülere boğuldu. Belki en önemlisi, Müslüman inananların bir başka dinin inananlarına yaptığı jestin verdiği iç huzuru olmalı. Aynı şey 19 Eylül'de Van-Akdamar'da yinelenecek. Ama yetmez. Diğer önemli Rum-Ermeni kiliselerinin de onarılması, kimilerinin ibadete açılması gerekir. Özellikle yoğun yabancı yerleşmelerin olduğu Alanya, Fethiye-Kalkan, Didim gibi yörelerde... Bu yörelerin herbirinde 10 binlere yaklaşan yabancı, ev almış. Adamlara mülkiyet hakkı tanıyor, ev satıyorsunuz. İbadetlerine de imkân tanımanız gerekmez mi? En basit insanlık gereği değil mi bu? Onun için, Sümela, Akdamar, Ayasofya gibi çok önemli tarihi mekânlarda belki sembolik olarak yılda bir ayin yapılabilmesi, ama ayrıca yoğun yerleşim bölgelerinde devamlı açık kiliselere izin verilmesi gerekir. Sayın Bardakoğlu'nun dediği gibi, ilk adım Tarsus'un ünlü Saint Paul-Aziz Paolo kilisesini bir an önce ibadete açmaktır. Emin olun, kazanan biz oluruz.