Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Mavi Ay ama hangisi?

‘Süper kanlı mavi ay’ vizyona giren korku filmi değil, haftanın doğa harikasıydı. Ama gönüllerin Mavi Ay’ı değişmez; tarihteki en tatlı dizilerdendir. Gülben-Seren düşmanlığı da değişmez; o da tarihteki en kanlı magazin savaşlarından!

Süper kanlı mavi ay. B sınıfı korku filmi olur tam da. Ama çarşamba akşamki doğa olayıydı kendisi. Ender rastlananlardan.
Ay, Dünya'ya en çok yaklaştığı noktadaydı. Süper Ay olduğu için normalden daha büyük ve daha parlaktı. Dünyanın gölgesinde kaldığı için de hafif kızıldı. Kanlı ay denmesi ondandı, elini kana buladığından değil. Güneş ışınları Dünya'nın atmosferinden geçerek Ay'ın yüzeyine indiğinde bu kırmızımsımtrak hal çıkıyordu ortaya.
Mavi ay olmasının ise renkle alakası yoktu. Bir ay içinde meydana gelen ikinci dolunaya 'mavi ay' deniyor. Kıymetli bir şey...
Gençliğimizde de öyleydi. Kaçırmayı hiç istemezdik, çok canımızdı, çok kıymetliydi. Orijinal adı 'Moonlighting'di ama Türkçeye 'Mavi Ay' diye çevrilmişti. Gelmiş geçmiş en tatlı, en eğlenceli, en sevimli dizilerdendi. Biraz kibirli ama pek de havalı eski model Maddie Hayes (Cybill Shephard) ile biraz loser ama kalbimizin efendisi muzip dedektif David Addison (Bruce Willis) arasındaki elektrik hiç kesilmezdi. David'e âşıktık, Maddie'yi kıskanırdık. Daha ziyade Bayan Topesto olduğumuz yıllardı!

FİKİR İYİYSE, DEVAMI GELİR
İsveçli Ingvar Kamprad 91 yaşında hayatını kaybetti. İsmi çıkartamayabilir ya da gencecik askerlerimiz ölümle burun burunayken onu önemsemeyebilirsiniz. Halbuki gayet iyi tanıyorsunuz kendisini ve de hep takdir ettiniz. Hayatınızı kolaylaştırdı. Dualarınızı aldı. Defalarca...
Evlerde, ofislerde bizi toparlayan pek çok şey onun sayesinde. Koltuktan rafa, tabaktan aydınlatmaya, kutudan gardıroba... Sade, basit, gösterişsiz, işlevsel, pratik, akıllıca tasarlanmış ve makul fiyatlı binbir obje... Evet, IKEA. Babasını kaybetti. Ingvar Kamprad, bu mobilya ve sloganındaki gibi 'Evinize Dair Her Şey' mağazasının kurucusu ve sahibiydi.
Enteresan da bir adamdı. Dünyanın en zenginleri sıralamasında dereceye giriyor ama orta halli görüntüsünü bozmuyor, uçakta ekonomi uçuyordu.
Ürünleri müşteriye taşıtıp monte ettirerek hem maliyeti düşük tuttu hem de insanların içindeki yaratıcılığı kanatlandırdı. Yeni ve iyi bir fikirdi bu. Sadece mobilya değil, bir yaşam tarzı sattı ve fikir gerçekten iyiyse tutacağının da sağlaması oldu bence. Rahat uyusun.

PALTA: YAZIN KENARA, YAKIN PATLAMA!
Son Contemporary İstanbul'da, biraz eserlerini sergileyen galeri x-ist'in lokasyon avantajından, ama tabii ki esas olarak ifade biçiminden, önünde en çok vakit geçirdiğimiz işlerdendi onunki. Murat Palta'yı öyle tanıdım.
1990 doğumlu. Grafik Tasarım okuyup reklam ajanslarında çalışmış. Cezayir'de Minyatür ve Tezhip Sanatı atölye çalışmasına, Londra ve Philadelphia'da uluslararası sanat festivallerine katılmış, Bagnacavallo (İtalya) ve St. Petersburg'da (Rusya) sergi açmış.
İlginç çağdaş minyatürler yapıyor. İlk solo sergisinde kült Hollywood filmlerini, Osmanlı minyatürleri şeklinde resmetmişti. İkinci sergisi 'Tasvir-i Beyaz Perde' x-ist'teydi.
Şimdi sırada 'Gods, Monsters and Men' ismini verdiği sergisi var. Evvelki gün Nişantaşı'ndaki x-ist'te açıldı, 3 Mart'a kadar da devam edecek. 'Tanrılar, Canavarlar, İnsanlar' diye mi çevirelim ya da 'Devler/Ucubeler' ve 'Adamlar/Erkekler' mi diyelim, her halükarda gidip görmek, menfaatimize... Murat Palta her an patlayabilir, zamlanabilir!

GÜLBEN X SEREN: HAPİS AYAĞA DÜŞTÜ
Ne bitmez öfke, ne tükenmez kin, ne kapanmaz hesapmış arkadaş! Ömür geçiyor, her şey değişiyor ama bunlarda durum stabil. Gülben Ergen'le Seren Serengil savaşında ateşkes ne mümkün... Nefret bâki, öç alma/laf çakma hevesi daimi...
Bir de hapis faslı çıktı başımıza. Kendisi hakkında uzaklaştırma kararı aldıran Gülben Ergen hakkında konuştu diye Seren Serengil'e üç günlük hapis. İyi ki idam yok!
Şiddet gören kadınların hayatı kurtulsun diye verilen karar, çıkarılan kanun, magazinin elinde nasıl oyuncak olur? İşte böyle olur.
Yahu cezaevinin de bir ağırlığı vardı. İfade özgürlüğü yalan olduğu için şiir okudu diye, fikrini yazdı diye hapse giren nice sevdiklerimiz oldu. Mahir'le (Kenan İmirzalıoğlu), Nazif Baba'yla (Çetin Tekindor) az cezaevi acısı çekip raconu öğrenmedik. Hızır'la (Oktay Kaynarca), Meryem'le (Deniz Çakır), bir aile geleneği olarak en son Ömer'le (Can Bartu Aslan) az çilesini çekmedik.
E ne oldu şimdi? Cezaevinin de ciddiyeti kalmadı. Şov dünyası kadınlarının öç alıp had bildirmek için birbirlerini tıktırdıkları yer oldu. O eski halinden eser yok şimdi anlayacağınız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA