Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Bu izleyici arkandan gelecek!

Bu haftanın en iyi ekran gelişmesi, atv’nin yeni dizisi Bu Şehir Arkandan Gelecek oldu. Aşk, sır, zenginlik, yoksulluk, aile, isyan, suç, hepsi yerli yerinde. Başrolü paylaşan İstanbul da öyle albenili ki, insanın derhal turist olası geliyor!

Zor bir haftaydı. Canı gönülden kışkışladığımız 2016'yla vedalaştıktan az sonra, offf! Yeni yıla olan inancımız, umudumuz, Reina saldırısıyla beraber dağıldı. Pes etmeyeceğiz, izin vermeyeceğiz, tamam. Teslim olmayacağız, içimize kapanmayacağız, peki. Ama 'normalleşmek' de hiç kolay değil.
Sosyal medyayla her zamankinden daha da mı sıkı fıkı olmalı psikolojiyi toparlamak için, yoksa detoksa mı gitmeli? Televizyona yapışıp terör analizlerini mi çarpıştırmalı, yoksa yemek programlarına mı abanmalı? Bazısı hayata devam edebilmek için gözlerini dünyaya kapamayı tercih ediyor. Yok sayarsa yok olacağına inanmak istiyor. Kimisi de tüm detaylara vakıf olup öfkesini, enerjisini diri tutmaktan yana...
İlk üç gün elimizden telefonu düşürmedik, gözümüzü televizyondan ayırmadık. Saldırıya, saldırgana dair tüm ayrıntıları hatmettik. Akademisyenlerin analizlerini pürdikkat izledik. Siyaset bilimcilerin, hukukçuların, sosyolog ve psikologların dediklerini ölçüp biçtik. İçimizin sıkıntısını katlayarak artırdık.

REFERANSLAR SAĞLAM
Aralarda baktık ki nefes alamıyoruz, dizilerle avunalım dedik. Yerli diziler derde derman olmadı; neredeyse hiçbirinin yeni bölümü yayınlanmadı bu hafta. Derken... Çarşamba akşamı geldi ve oh! atv'de yeni bir dizi görücüye çıkıyor: Bu Şehir Arkandan Gelecek. Yeni oyuncak demek bu, taze merak... Hele bir de iyi çıkarsa...
Referanslar sağlam: Ay Yapım ile Ece Yörenç (Öykü ve senaryo) oyuna galip başlamak gibi. Çağrı Vila Lostuvalı; gözünü, ritmini en beğendiğim yönetmenlerden. Hem duyguyu çok iyi veriyor hem de bir kadın olarak şaşırtıcı ölçüde başarılı erkek sahneleri çekiyor (Poyraz Karayel'in en iz bırakan bölümlerinde onun imzası vardı). Bu defa da gemideki dövüş sahneleri, gelecekteki adrenalinin teminatı...
Dizinin adında da yer alan 'bu şehir' hepimizin arkasından geliyor gerçekten de. Mıknatıslı gibi; hep çekiyor kendine, peşimizi hiç bırakmıyor. Güzel kızla yakışıklı oğlan kadar, onu da görüyoruz başrolde. İç mekânların şıklığı da göz dolduruyor, binalar, sokaklar ve semtler de... İstanbul'da turist gibi gezme hevesi enjekte ediyor insana Bu Şehir Arkandan Gelecek.
Kerem Bürsin de Leyla Lydia Tuğutlu da ilk kez bu derece başrolde. Gün, saat, kanal, yapım, her manada... İkisi de yakışmış yerine. Havalı İngilizceleri de kulakların pasını siliyor! Gürkan Uygun'un gözlerinde ilk defa bu yoğunlukta şefkat görüyoruz galiba. Ali Yörenç'teyse ilk kez bu denli öfke...
Bir erkeğe, gemide aşçı olduğu ve herkesi doyurduğu için 'Anne' denmesi tatlı bir detay ve çok yakışmış yerine. Velhasıl: İyi başladı. Takipte kalacağız. Bu izleyici arkandan gelecek!

Strazburg'dan Londra'ya, oradan Bomontiada'ya...
Fotoğrafa azıcık bile ilgi duyanlar, Henri Cartier-Bresson ismine aşinadır. Fotoğraf muhabirliğinin babasıdır kendisi. Anları maharetle dondurur. Aynı tarzın temsilcilerinden Andre Kertesz'i de bilenler vardır. Ama Kurt Hutton'u duyan kesin çok daha azdır
Halbuki Bomontiada'daki Leica Gallery'ye gidip Strazburg'dan Londra'ya Hübschmann'dan Hutton'a adlı sergiyi gezdiğinizde görüyorsunuz ki onun da öbürlerinden eksik kalır yanı yok!
Fotoğraf dünyasını değiştirecek işler yapmış, adeta çığır açmış bir adam Kurt Hutton. Ama kendi PR'ını yapma konusunda biraz beceriksiz. Bir de galiba bahtsız. Yaşadığı dönem itibarıyla şanssız... Soyadını değiştirecek kadar...
1893'te Strazburg'da doğuyor Kurt; Hübschmann soyadıyla. Hukuk okuyor ama gönülsüz. Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordusunda subaylık yapıyor. Savaştan sonra fotoğrafçılığın albenisine kapılıyor. Önce Berlin'de kendi portre stüdyosunu açıyor. Ama sonra muhabirliğin sahiciliğini tercih ediyor.
Hübschmann ne ara Hutton oluyor peki? 1934'te Londra'ya yerleşiyor. O dönem Britanya'da artan Almanya karşıtı düşüncelerle baş edebilmek için de üç yıl sonra Hutton adını alıyor.
Weekly Illustrated dergisini var eden isimlerden. Efsanevi Picture Post dergisinin ise ilk gününden son dakikasına kadar katkıda bulunan tek fotoğrafçı...
Yünlü ceketi ve tek camlı gözlüğüyle, koşuşturan bir fotoğraf muhabirinden ziyade bir İngiliz centilmeni olarak anılıyor. İnsani durumlara karşı hassasiyeti ve kompozisyonlarının doğallığıyla biliniyor.
11 Mart'a kadar Bomontiada'daki Leica Gallery'ye giden, görür. Ve içe işleyen bu fotoğraflarıyla nasıl daha fazla şan şöhret sahibi olmadığına şaşar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA