Kaçmaya...
Saklanmaya...
Saklamaya...
Buluşmaya...
Hesaplaşmaya...
Ağlamaya... Sifon çekip vakit kazanmaya...
Komşu gezegenlerden bir canlı gelip bizim yerli dizileri seyretse, tuvalet denen yerin dünyalılar için bu amaçlarla girilen bir sığınak olduğunu düşünür.
Dizilerde tuvalet, asla tuvalet olarak kullanılmıyor. Duş, bildiğiniz duş. Oradan ıslak çıkılıyor, üstte havlu, saçtan su akıyor, normal (Oyuncumuzun omuz genişliğini, dövmelerini, baklavalarını görmemiz isteniyorsa, bol bol duş aldırılıyor. Barış Arduç mesela (Kiralık Aşk) en temiz karakterlerden!)...
Gel gör ki WC hiçbir zaman 'hela' demek değil. Hep bir kaçış alanı. Dağılma, çökme, toparlanma merkezi ya da kriminal bölge...
Normal hayatın tersine, pis çıkılan bir yer ayrıca da! Kafa klozete yaslanıyor, aşağısıyla daha yakın temasta bile bulunuluyor.
Hemen bu haftadan örnek verelim:
Ateş, Bodrum'dan İstanbul'a geldiğinde Alara'yı nerede bulup da kucaklayıp kurtardı?
Bir bar tuvaletinde, yere kıvrılıp kafayı da pofuduk yastık muamelesi yaptığı klozete dayamış vaziyette (Bodrum Masalı)...
Poyraz, kurbanın adını öğrenmek için nasıl bir fedakârlıkta bulundu? Katil, talimatı ismin yazılı olduğu bir notla aldığına, sonra da kâğıdı yırtıp tuvalete atıp sifonu çektiğine ama kâğıt parçalarından biri suyun yüzeyinde kaldığına göre (Poyraz Karayel)...
Evet, ceketini çıkarıp kapıya astı, gömleğinin kolunu kıvırdı ve homurdana küfrede, midesi döne döne elini klozetten içeri soktu.
Amma ve lakin... Islak kâğıt parçacığını tiksintiyle aldıktan sonra ne yaptı?
Ceketini kapıp çıktı tuvaletten. Ellerini yıkamaya lüzum görmeden!
Mümtaz'la buluştuğunda hâlâ kolonya sürüyordu eline-koluna, koktuğuna dair şikâyet ede ede... Ama klozete soktuğu elini yıkamamıştı sonuçta!
Hayatın normal seyrinde akmadığı bir bölge dizilerde tuvalet... Bazen böyle bir sınav alanı... Kimi zaman daha beteri:
Konuşturmak için kafanın klozetten içeri sokulduğunu da gördük nice sahnede...
Bazen kaçma ya da kaçamak yapma fırsatı: Saklanma, kovalama, kurtulma kadar öpüşüp koklaşıp sıkıştırma imkânı da veren bir fantastik saha, dizi WC'si...
En umumi tuvalet, en özel sırların deşifre olduğu nokta...
Diğer kabinlerin dolu olduğu hesaba katılmadan nice gafa ev sahipliği yapıyor. Bazen de lavaboya kapanıp ayna karşısında hıçkırıklar eşliğinde kusulan yüzleşmelere...
Dizi tuvaletlerinde yapılmayan tek bir şey var; o da eskilerin tabiriyle def-i hacet! Dünya Tuvalet Günü'yken hazır, bunu da kayda geçmiş olalım.
Hayatın normal seyrinde akmadığı bir bölge dizilerde tuvalet... Bazen bir sınav alanı... Kimi zaman daha beteri: Konuşturmak için kafanın klozetten içeri sokulduğunu da gördük nice sahnede...
Şimdi reklamlar: Tahinli dondurma tercihi telaffuzda gizli!
Kış sezonuyla beraber dondurma çeşitlerinde de farklılaşma görülüyor. Sorbelerin yerini daha yoğun tatlar alıyor.
Tahin misal. Tahinli dondurma, iddialı kışlıklardan...
Ekranlarda iki dondurma reklamı dönmekte ve ikisi de tahinli dondurmasını övmekte.
Biri Magnum Kış Serisi, diğeri de Algida Maraş Usulü Dövme Dondurma. Peki tek bir dondurma alma hakkımız varsa hangisinden yana kullanacağız?
'Tahin' kelimesinin nasıl telaffuz edildiğinin bir etkisi olabilir mi mesela bu tercihimizde?
Reklamlardan birinde 'a' kısa olarak 'tahin' deniyor, diğerindeyse 'a' uzatılarak 'aa' yapılıyor ve 'taahin' deniyor.
Peki siz 'tahin'ci misiniz 'taahin'ci mi?
'Ayar' mı diyorsunuz, 'aayar' mı? 'Pilaki' mi, 'pilaaki' mi?
'Katil' zanlısı mı, 'kaatil' zanlısı mı? 'Hayır' diye mi reddediyorsunuz, 'haayır' diye mi?
Hangi marka tahinli dondurmayı tercih edeceğimiz de bence tahini nasıl telaffuz ettiğimize bağlı!