Siz onu Maide Kurttepeli adıyla biliyorsunuz. Cemiyet sayfalarındaki davetlerden, sosyal sorumluluk projelerinden...
Ben ise Cosmopolitan günlerimden, hayattaki en gergin geçen moda çekiminin mankeni Maide Erçelebi olarak hatırlıyorum. 1993 olmalı. Tiril kılıklarla ayazda kalmış, dişleri birbirine vurmuş, hem soğuktan hem sinirden titreyip donmuştu.
Merve İldeniz'in silikonlu göğüslerini ortaya koyan transparan siyahlarla Harper's Bazaar'a kapak olduğu günlerdi.
Eyşan Özhim, gelinlik çekimi yaptığımızın ertesi günü evlenecekti.
Dünyanın rüya takımı Linda Evangelista, Naomi Campbell, Cindy Crawford, Christy Turlington ve hakkında ilk analizlerin boy göstermeye başladığı Kate Moss'tu.
Bizde ise podyumların, dergi kapaklarının, en sükseli moda çekimlerinin demirbaşları belliydi: Deniz Pulaş, inceliğiyle de sarışınlığıyla da, alaturka olmaktan çok uzak bir askıydı. Begüm Özbek, Tansu Çiller'in gelini yakıştırmasıyla nam salmıştı.
Merve İldeniz en orta boylu ama en popülerdi.
ARZUM ONAN EN NAİFİYDİ
Arzum Onan, sektörün gelmiş geçmiş en naif, masum, hanım kızıydı. Ebru Ürün'ün heykelsi formu benzersizdi. Aylin Arasıl, en uzun yıllar çalışanlardandı.
Defne Samyeli, Esquire çekimine akıl hocası annesiyle gelmişti. Özlem Kaymaz üç çocuk yapacağını, ortanca oğlunun maalesef ki Nager sendromlu olacağını elbette ki bilmiyordu. Sabahat Doğanyılmaz karakteristik kemerli burnuyla bilinirdi.
Başak Gürsoy'ların, Sibel Savacı'ların jenerasyonundan ve 80'lerin başında Zeki Müren'le çıktığı bir yılbaşı gecesi programında parlayan Funda Güngör'den sonra, 90'ların ilk yarısı onların hâkimiyetindeydi.
KIZLAR AYVAYI YİYOR!
94'te Best Model birincisi olan Sema Şimşek, 98'deki Paris Moda Haftası'nda Jean Louis Scherrer defilesinde yer almıştı.
Bizim kızların başına sık gelen türde bir hadise değildi.
Bu Best Model of Turkey'nin şöyle enteresan bir tarafı var: 1990 ile 2000 arasındaki 10 yılda birinci seçilenleri iyi tanıyoruz:
Esin Moralıoğlu'yla başlıyor, Deniz Pulaş'la, Maide Erçelebi'yle ilerliyor, 96'da Güzide Duran'a, 97'de Deniz Akkaya'ya varıyoruz.
2000'lerde ise kızlar ayvayı yemiş!
2005'teki Burak Özçivit -Tuğçe Güder çiftinde de, 2010'un 'best'leri Çağatay Ulusoy-
Yeliz Mete ikilisinde de hep erkeğin lehine orantısız şöhret... Neden acaba?
90'ları 2000'lere bağlayan yıllar, Demet Şener'lerin, Ebru Şallı'ların devriydi.
Sinem Güven, Aysun Kayacı, Şenay Akay vardı... Selin Toktay'ın İstanbul'un dört bir yanına yayılmış Vakko billboard'ları nefes keserdi. Türkiye, ilk sıfır beden modeliyle tanıştı: Ahu Yağtu.
Ama Demet Şener'le Ebru Şallı'nın yerleri ayrıdır; onlar birer podyum askısının ötesinde figürler oldular hep.
Ebru Şallı bir pilates gurusu çıkardı kendinden, Demet Şener ise kendini evine ve çocuklarına adadı.
Podyuma dönecek olursak tekrar ve 2000'lere tek bir isimle girecek olursak, hiç tartışmasız Deniz Akkaya'dır o. Podyumda eşsizdi hep. İnsanın gözünün önünden gitmeyen Yıldırım Mayruk ve Cengiz Abazoğlu defileleri vardı.
Türkiye yakın podyum tarihinde diğerlerinden ayrılan bir isim de Güzide Duran.
Amerikan Vogue'una ve Elle'ine kapak olan, Revlon'dan Saks Fifth Avenue'ya prestijli markaların yüzü olan kaç T.C. vatandaşı tanıyoruz? Güzide Duran uluslararası standartta bir modeldi. Postürü, endamı kusursuzdu.
ÇAĞLA ŞİKEL'DEN SONRA KİM ?
Bizim Cindy Crawford olarak yıllardır var olan Tülin Şahin bir azim, sebat ve çalışkanlık örneği. Tuğçe Kazaz'a hiç girmeyelim; kafasının karışık labirentlerinde kayboluruz. Geldik mi Çağla Şıkel'e...
Çağla Şıkel hakikaten insan gibi değil!
Bunu bir hakaret değil, iltifat olarak tekrar ediyorum; 'at gibi' dedikleri kadınlardan.
Ve türünün son örneği sanki... Giydiğini böyle taşımak kolay iş değil.
ARTIK NEDEN STAR MANKEN YOK?
Tartışmadan haberdarsınızdır: Mercedes-
Benz İstanbul Fashion Week yani İstanbul Moda Haftası'nda ortalık hararetlendi.
Televizyondaki sivri diliyle de tanıdığımız modacı Hakan Akkaya, Çağla Şıkel'den sonra star manken yetişmediğini söyleyip, Didem Soydan'ı şov yapmakla suçladı. "Haddini bilsin, yerini bilsin" dedi.
Sebep? Didem Soydan, yabancı manken tercihinin yerli mankenleri işsiz bıraktığı iddiasıyla Moda Haftası'nı protesto etti çünkü. Onu takiben başka isimler de IFW'de podyuma çıkmadı. Bütçesiz işlerde, para almadan görünmekten bıkmışlardı.
Yabancı manken tercihinin sebebi neydi? Peki yerliler arasında niye hiç parlayan yoktu? Bazı koreografların yabancı ısrarı mı yerli manken yetişmesine mani oluyordu? Tasarımcılardan, eski modellerden, ajanslardan görüşler alındı, tartışma köpürtüldü.
Önce iyi haber: Sektörün içinden isimlere göre, yabancılara büyük paralar ödenmiyor. Sonuçta bir Kate Moss değil IFW'de salınan. İkinci, üçüncü lig oyuncusu...
Ama işte bazısına daha makbul geliyor. Petek Dinçöz'ün o absürt şarkısında dediği gibi: "Saçım sarı gözüm mavi, güzelliğim Avrupai!"
Mankenlik sadece 90-60-90'dan ibaret değil; bir eda, bir endam, bir hava işi... Ölçüleri ideal biri gayet paçoz ya da en basitinden yetersiz kalabiliyor podyumda.
Bir de artık kendini flulaştırıp elbiseyi patlatan askı yerine, herkesin biri olmak için gırtlağını yırttığı bu devirde, o askının da biri olması tercih sebebi. Nasıl mankenler dizi oyuncusu oldu diye laf ediliyorduysa birkaç yıl önce, şimdi de tam tersi: Dizi oyuncuları, cemiyet simaları, bambaşka alanların ünlüleri podyuma çıkartılıyor.
Peki yine de bütün bunlar yeter mi mankenlerin soyunu kurutmaya?
İstinye Park'ta, Nişantaşı'nda, Bağdat Caddesi'nde etraf 1.80 boyunda fıstık gibi kızlardan geçilmezken, podyumların yıllardır bu kadar bereketsiz olması normal mi? Son dönemin tek alımlı ismi Özge Ulusoy'u unutturacak kimse yok mu? Göreceğiz.