Bir sağlık sorununuz, ailevi meseleniz, iş-güç-geçim derdiniz yoksa, yazın iki temel problemi oluyor: Rutubetli yapışık sıcaklar ve yapışkan sivrisinekler.
İstanbul'da ne zamandır sivrisinek saldırısına uğramadığımız için bağışıklığımız mı kalmamış, yoksa bölgesine göre bazı sivrisinekler daha mı gaddar oluyor?
Nasıl mesela İstanbul'un sokak kedileri dünyanın belki de en güzelleriyken, bazı tatil yöresi sinekleri daha vahşi birer kan emici katil olarak mı yetişiyor? Değdiği, soktuğu, ısırdığı yeri kazara iki kaşırsanız, iltihaplı bir barbunya fasulye elde etmenizi garantiliyor.
Tatilden dönmenin belki de yegane iyi yanı, bunların zulmünden kurtulmuş olmak. Yoksa bavuldan çıkan kilo kilo kirliyi programlamak, vermek için kaç takla attığınız o üç kilonun bir haftada nasıl da üstünüze binebildiğini görmek, yanıklar soyulmasın diye mütemadiyen kremlenmeyi unutmamak, bu yazın belki de son tatilinden dönüldüğü için kederlenmek... Ve de bunlarla, deniz kenarındayken o kadar bunaltmayan nemli şehir sıcağında baş etmek... Kolay iş değil.
En fenası da 'Eveeet, nerde kalmıştık' durumu. İşe, güce, gündelik hayatla mücadeleye, gündem takibine, kaldığınız yerden devam etmeniz lazım. Ama bazen ucu fena kaçmış, büzgünün içindeki lastik/ip gibi, başı içerde kalmış oluyor. Uğraş, debelen dur...
İnternetin bir belirip bir kaçtığı diyarlarda tatil yapıp döndüyseniz, haliniz duble zor. Biri diyecek "Erkek dediğin Maserati'ye biner, Rolex takar." Öbürü diyecek "Hafıza! Hafıza!" Aralarında gülüşecekler ve siz anlamayacaksınız.
Sonra biri diyecek "Benimki Kamboçya'ya gitsin!" Öbürü diyecek "Aaa olmaz, benimki Reina'ya gitsin, boşuna mı ödüyoruz o kadar okul taksitini!" Siz yine boş gözlerle bakacaksınız.
Allah başka dert vermesin, denebilir. Doğru. Ama magazin cehaleti de insanı sosyalleşmelerde öksüz, sohbetlerde yetim bırakıyor.
Mikro dozla başlayalım:
Yazın evliliği/düğünü/çifti/mutlu son karesi Beren Saat'le Kenan Doğulu'nunki.
Çok Hollywood kokuyor evet, Kenan Doğulu fazla Maldivler tonu evet, ikisi de fazla Barbie'yle Ken evet, şapkadan emin miyiz hayır, ama Allah mesut etsin.
Çok az konuda fikir birliğine varabilen bir millet, Nejat İşler söz konusu olduğunda nasıl da hep birlikte ebeveyn rolüne soyunuyor.
"Erkek dediğin slim fit gömlek giyer, Maserati'ye biner, Rolex takar. Her türlü müziği dinler, ayrıca dinletir. Kendisini sürekli hafızada tutmak için kalıcı, zarif hediyeler alır." İmiş. Ebru Şallı, ideal erkeği böyle tariflemiş. Meğer bütün o markalarla (Ayrıca da 'Hafıza' diye bir parçası varmış), sevgilisini adres göstermişmiş; "Melek kalpli kutsal kadınımın anlatmaya çalıştığı şu..." diye tercüme etmiş Sinan Akçıl. Bu ikisinin bu kitsch sularda gidişi gidiş değil!