Pıcasso, Dali, Rodin, Monet... Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesi, kapısında servis otobüslerinin yüzlerce çocuk indirdiği, girişinde hafta içi bile düzinelerce insanın kuyruk beklediği büyük, kıymetli sergiler getirdi şimdiye kadar. Ama bu başka... Bunun zamanlaması bir ayrı güzel.
Anish Kapoor sergisinin şu anda İstanbul'da olması, İstanbul'u da yükselten bir şey. Çünkü Hint asıllı İngiliz sanatçı, en parlak dönemini yaşıyor. Ve Bilbao'daki Guggenheim'dan, Londra'daki Serpentine'dan sonra... 2012 Londra Olimpiyatları'nda kamuya açık alandaki en devasa heykeli yaptıktan sonra... Geçtiğimiz iki yılda Paris'te, Sydney'de, New York'ta, Berlin'de sergiler açtıktan sonra... Şimdi İstanbul'da. Açılış davetinde herkesin "Vauvvv" dediği çok çarpıcı bir sergiyle, üstelik de çoğu daha önce sergilenmemiş heykelleriyle.
HİNDU BABA, YAHUDİ ANNE
Anish Kapoor, 1954 Bombay doğumlu. Hintli bir baba ile ailesi Bağdat'tan göç eden Yahudi bir annenin mahsulü. Madem özel hayattan girdik, oradan devam edelim: Halihazırda Picasso'nun, Rodin'in izinden gidiyor! 59 yaşındaki sanatçı, eski asistanı olan 27 yaşındaki Sophie Walker'la birlikte (Picasso'nun ilham perisi Françoise Gilot'la arasındaki yaş farkı 40'tı, Rodin'in de asistanıyla tutkulu ama tahrip gücü yüksek bir ilişkisi vardı).
Ayrıca da Kemal Gülman aritmetiğine heves eden diğer çağdaş sanatçılardan geri kalmıyor (Julian Schnabel (61) misal, 30 yaşında bir Danimarkalı modelden çocuk bekliyor. Damien Hirst'ün (48) sevgilisi Roxie Nafousi, 23 yaşında mahçup ifadeli bir kız 'çocuğu')!
Anish Kapoor'un iki çocuk sahibi olduğu 18 yıllık eşi Susanne Spicale'den (Alman bir sanat tarihçi) ayrılıp beraber olmaya başladığı Sophie Walker, SSM'deki açılışta da yanındaydı. Uzun boylu, beyaz tenli, az makyajlı, duru bir güzelliği var. Artık bahçe dizaynıyla uğraşıyor. Ama asistanlığa devam etmese de, heykellerdeki o erotik çağrışımlara, varlığıyla katkı sağlıyor mudur acaba?
CHICAGO'DAKİ 110 TONLUK 'BULUT'
Özel hayatı aradan çıkardığımıza göre, artık rahatça işin esasına geçebiliriz! Anish Kapoor, Londra Hornsey College of Art'ta öğrenim görüyor, siftahı daha öğrenciliğinde katıldığı grup sergisiyle Londra Serpentine'da. Yüksek lisansı Chelsea School of Art'ta yapıyor.
Ama okulları yücelten bir tip değil; "Sanatçı olabilmek için okul eğitimini üstünüzden atmanız gerekir" diyor.
80'ler parlamaya başladığı yıllar, 90'larsa 37 yaşında gelen Turner Ödülü'yle başlayarak onursal doktoralar, üyelikler filan demek.
Sanatla mühendisliği buluşturduğu söyleniyor hep, teknolojinin nimetlerinden iyi faydalanıyor.
Agresif, hareketli yapıtları da var ama sabit duranlar da yeterince mıknatıslı zaten.
Ölçekte elini korkak tutmuyor; dev heykelleri afallatıcı ebatlarda.
Keskin geometrik formları da kullanıyor ama yuvarladığı zaman da şahane yuvarlıyor. Daireleri, küreleri, içbükey ve dışbükey aynalı heykelleri, alametifarikalarından...
Rockefeller Centre'ın oradaki, Kensington Bahçeleri'ndeki, Nottingham Kent Meydanı'ndaki Gök Ayna'lar, Paris'teki Leviathan, hele ki Chicago'daki Bulut Geçit...
Paslanmaz çelikten mamul, ayna işlevi de gören bu 10 x 20 x 13 metrelik ve 110 tonluk (Evet! Yüz on ton!) bulut/böbrek/barbunya fasulye şeklindeki heykel, Millenium Park'a yolu düşen herkesi etrafında üç-beş tur döndürür. Biz sinek gibi yapışmıştık yüzeyine!
TÜMSEKLER, EROTİK ENGEBELER...
Anish Kapoor'un ilk teşrifi değil.
İstanbullu sanatseverler, yine bu ayna efektini sağladığı patlıcan moru yansımalı akrilik heykelini hatırlayacaktır (Çekim Merkezi, İstanbul Modern, 2005). Hipnoz kudreti olan bir işti, rengiyle de ayrı sarhoş ediyordu.
Bu sergide de en havalı jet set hanımlarımızın önünde şirinlikler yaparak poz verdiği Sarı (cam elyafı ve pigment) yerleştirilmiş bir duvara ama ağırlık, taşlarda...
Kumtaşı, granit, kayrak, kireçtaşı, mermer, oniks, kaymaktaşı... Bu malzemelerden yaratılmış; yaklaşmak, okşamak, içine girmek, ardına bakmak isteyeceğiniz delikler, oyuklar, yarıklar, kesikler, tümsekler...
Bazıları kafa karıştırıcı, tedirgin edici, büyük bölümü daha önce görücüye çıkmamış eserler...
Sergi şerefine bir de kitap basılmış.
Ahu Antmen'in yazısının 'Rahimden Mezara' başlığı, aslında serginin adı da olabilirmiş. "Olumluyu vurgula, olumsuzu at gitsin, ama Bay Arada'yla uğraşma" diye bir şarkı varmış, Homi Bhabha'nın Anish Kapoor'la hasbıhalinden öğreniyoruz.
Halbuki yaptığının tam da bu olduğunu anlatıyor orada Kapoor. Aradakiyle, boşlukla, orada olanla ve olmayanla uğraşmak.
Hep böyle bir meselesi var:
İçerideki alan.
5 OC AK'A KADAR VAKTİNİZ VAR
Serginin küratörü, dünya sanat çevrelerinde muteber bir isim; Norman Rosenthal. SSM'nin müdürü Nazan Ölçer başta olmak üzere muhakkak müthiş bir ekip vardır arkada ama galiba Suzan Sabancı Dinçer'e de bayağı borçluyuz. Akbank'ın 65. yılı vesilesiyle hayal etmiş ve oldurmuşlar bu sergiyi.
Hayal etmek kolay. Ama oldurmak, değil. Meşakkatli bir sergi bu.
Heykeller öylesine ağır ki, müzeyi bir şantiyeye çevirip bazı bölümleri baştan dizayn etmek gerekmiş.
Onlarca tonluk taş heykelleri taşısın diye özel takviyeler, bahçeye konan dev çelik aynanın yansıtacağı güneş ışını yangın çıkarmasın diye önlemler...
Açılışta, hasetten kendini ahkama veren üç-beş sanat köhnesi dışında hemen herkes şaşkınlık, hayranlık, memnuniyet ve gurur arasında gidip geldi. İstanbul sosyetesi, koleksiyonerler, sanatçılar, akademisyenler, sanat haşır neşirleri, İstanbul'un kültür sanatta Bienal'le beraber coşacağı haftanın startını burada vermiş oldu. Bilhassa orta kat büyüledi.
Sergi 5 Ocak'a kadar devam edecek. Bir fırsatını bulup da gitmeyene teessüf ederim.
HEYKEL OLMANIN HAZZINI HATIRALARINA KAZIYACAKLAR!
Bir de küçük tüyo: Özellikle hamileler kıyafet seçimlerine özenip gitsinler! Zira bazı heykellerle aynı kadraja girmek için çıldıracak (Kaçınılmazlık! Erdem!) ve bizatihi heykel olmanın hazzını yaşayacak, bu anı da ölümsüzleştirip hatıralarına kazıyacaklar!