Çoğunlukla uzun süredir görmediğimiz, görüşemediğimiz kişilerden duyarız: "Hiç değişmemişsin." Bu söz kimi zaman fiziksel olarak değişmediğinizi anlatmaya çalışır. Çocukluğunuzdan beri sizi görmeyen biri söylüyorsa genellikle anlamı "Seni hatırladığım zamana benziyorsun"dur. Yoksa değişmişsinizdir. Boyunuz uzamış, beden şekliniz farklılaşmış, büyümüşsünüzdür. Biraz söyleyen kişinin kendine dönük duygularını taşır, biraz size övgüdür. Kimi zaman ise anlatılan fiziksel durum değil, davranışlarınız, düşünceleriniz ve duygularınızdır. Söyleyen kişinin ses tonu, değişmezliğin iyi ya da kötü olduğunu vurgular. Yumuşak sesle söylendiğinde "Hâlâ hatırladığım gibisin ve hoşuma gidiyor" anlamı çıkarılabilirken, sert söylem "Hâlâ hatırladığım gibisin ve bu iyi değil" anlamını verir. Değişmek ya da değişmemek bu kadar önemli mi? Evet, önemli. Değişim olumsuzluklar getirse de, ilerlemedir. Yıllar içinde değişmemek, gelişime uyum sağlamamak anlamına gelir. Siz değişmemeye çalışanız da, çevrenizdeki birçok şey değişmektedir ve asıl sorun bu değişimlere uyum sağlayamamaktan çıkmaktadır. Çocuklar değişimlere kolay uyum sağlar. Oysa insanlar yaşlandıkça yeni durumlara, değişimlere uyum sağlamada güçlükler yaşar. Bu nedenle özellikle yaşlılar değişimlerden yakınır ve kendi bildikleri şeylerin yenilerden daha iyi olduğunu anlatırlar. Genç insanların yakınmaları ise değişimin istenen bir süreç olduğu kadar, korkulan bir süreç olmasından kaynaklanır. Kişilerin bireysel özellikleri değişime direncin nedenlerini belirler. Bazı insanlar değişime uyum için gerekli süreyi tolere edemezler. Uyum kısa sürede çok çalışma gerektirir. Yeni bir uyaranla karşılaştıklarında, eski tepkileri aynı durumla başa çıkmada yetersiz kalır. Bu durumun yarattığı stres, yeni uyaranla ilişkilendirilir. Kişi yeni uyaranı reddeder. Yeniliğe direnç gösterenlerin, yeniliğe ihtiyaçları daha azdır, değişime uyum sağlamak istemezler.
HER ŞEY İSTEMEKLE BAŞLAR
Değişime direncin en önemli nedeni kişilerin gereksinimleri ile değişim arasındaki tutarsızlıklardır. Eğer değişim bireyin beklentileri ve çıkarlarıyla uyumsuzsa direnç gösterir. Bir başka neden değişim sonrası bireyin gücünü kaybetmekten korkmasıdır. Yetersiz bilgi ve becerinin yol açacağı kayıpların korkusu direnci oluşturur. Temel olarak değişim belirsizlik demektir. Alışılmış düzen ve kurallar koruyucu, değişiklik ise korkutucudur, çünkü aşinalık rahatlığı besler. Değişim öncelikle istemekle başlar, sonra etkin bir şekilde başlatmayı ve eyleme geçmeyi gerektirir. Bazı insanlar değişmeyi güçsüzlük saysalar da bu, gerçeğin tam tersidir. Gelişmenin, olgunlaşmanın özü değişimdir. Değişikliklere gösterdiğimiz direnç, gelişimimizi, olgunlaşmamızı ve sorunlarımızdan kurtulmamızı engeller. Bazen yardım arar ve değişmek istediğimizi söyleriz ama kendi değişimimize gösterdiğimiz direncin farkında bile değilizdir. Bu direnci sadece bir profesyonel değerlendirip çözebilir. Direncimize bir grubu dahil ettiğimizde sorun büyür. Artık direnç gösterdiğimiz korkularımız vardır. Bu tür bir direnç sadece bireye, bireyin mensup olduğu gruba değil, topluma zarar veren bir dirence dönüşür. Bu aşamada direnci düşürmenin tek yolu; dirençlerini, temelsiz, duygusal ya da düşmanca dürtülerin üzerine kuranlara ulaşmak ve onların dirençlerinin özü ile yüzleşmelerini sağlamaktır. İster kişisel olsun, ister bireysel. Değişimin olduğu yerde uyum zorlukları, yeni duruma hazırlanma tembelliği ya da korkular nedeniyle değişime direnç kaçınılmazdır. Bu dirençle baş etmenin yolu kızmak, direnç gösterenlerin direncini kırmak için zor kullanmak, kabullenmeden itat etmelerini sağlamaya çalışmak değildir. Değişimi, nedenlerini ve süreci topluluklarla paylaşmak, anlatmak, onların gereksinimlerini, korkularını anlamaya çalışmak değişime direnci azaltmakta ve uyumu sağlamakta en önemli adımdır.