Türkiye'nin en iyi haber sitesi
PROF. DR. BENGİ SEMERCİ

Kaplan Anne'den bizim annelere

Birçok köşe yazarının değindiği, birçok ülkede çok satanlar listesine giren kitabı sonunda ben de okudum. Amy Chua'nın yazdığı Kaplan Anne'nin Zafer Marşı, üzerinde çok konuşulan bir kitap oldu. Kitapla ilgili öncelikli iki saptamam var. İlki, Yeşim Dervişoğlu çeviride harikalar yaratmış. Genç bir anne olarak çeviri boyunca kendi anneliğini de yeniden gözden geçirmiş sanırım. İkincisi, Amy Chua'nın gerçekten zeki bir kadın olduğu. Bir insanın kendisini bu kadar gerçekçi eleştirebilmesi, yanlışlarını ortaya koyabilmesi ve endişelerini paylaşabilmesi için gerçekten zeki olması gerekir. Yazar Çinli ve Amerikalı anneleri karşılaştırırken, aslında batıdan doğuya değişen annelik algısını anlatmış. En kısa özetini alırsak: Bir yanda kendilerini çocuklarına karşı borçlu hisseden, onlara sınır koyamayan, sorumluluk verme ve hedef oluşturma konusunda bocalayan ebeveynler anlatılmış. Diğer yanda ise onları dünyaya getirdikleri için çocuklarının kendilerine borçlu olduğunu düşünen, bu nedenle onların hayatlarını planlama, isteklerini yaptırma hakkı olduğuna inanan ebeveynleri, yani kendini tanıtmış. Her birinin biraz gerçeklik payı var. Dünyaya çocuk getirdiğimizde onun bakımı, eğitimi, geleceğinin planlanması gibi sorumluluklarımız oluşur. Ama çocuklarımıza borçlu değiliz. Tıpkı tüm bu sorumluluklarımızı yerine getirdiğimiz için onların bize borçlu olmadıkları gibi. Bu nedenle büyüdüklerinde bile bizi dinlemeleri, yaşamlarını bize göre planlamaları hatta bize bakmaları da gerekmiyor. Yazar diyor ki: "Benim çocuğum sınıfın en iyisi olmalı." Batılı anneler ise ellerinden gelenin en iyisi ile yetiniyor. Aslında elinden gelenin en iyisini yaptığına inanmak, çocuğun kapasitesini olduğu gibi kabullenmek doğru olur. Onun bundan daha fazlası için zorlamak ya da hiç hedef koymadan, desteklemeden boş bırakmak aynı oranda zarar verir. Zararın ortaya çıkış şekli farklı olsa da, sorun her çocuk için değişik şekillerde dışa vurulsa da sonuç değişmez. Kitapta aklınızı karıştıracak karşılaştırmaların yanında önemli bir şey bulacaksınız: Sevgilerini, kızgınlıklarını, yani duygularını gösterebilen, anlatabilen insanlar. Birbirleri ile tüm yoğunluğa, iş yüküne karşın bol bol zaman paylaşan, gezen, konuşan aile üyeleri. Farklı iki kültürü, iki dini kaynaştırabilen ve bunu zenginlik haline getirebilen ebeveynler. Ailesinden öğrendiklerini uygulamaya çalışan, kendini sık sık sorgulayan bir anne. Denge kurmaya çalışan, ama gerektiğinde eşinin yanında olan bir baba. Bunun sonucunda tüm baskıya, kaplan ve Çinli anneye karşı hem becerilerini geliştiren ama aslında kendi istediklerine göre yaşam kurmayı başaracak direnci öğrenmiş çocuklar.

ÇOĞUMUZ 'ÇİNLİYİZ'
Yazar gelip, bir anne olarak karşıma otursa, eleştireceğim çok tutumu var. Değiştirmesini söyleyeceğim tutumları, onayladıklarımın yanında çok daha fazla. Ama zaten onun da yaptıklarının doğru olduğunu savunduğunu düşünmüyorum. Bir kişiye danışmak yerine, tüm dünyaya anlatıp, danışmayı seçmiş. Sonuç olarak çok olumlu eleştiriler de almamış ama kitap çok satmış ve tanınmış. Bu sonuç her çok yapılanın, çok satanın, çok önerilenin, çok tanınanın doğru olmayacağını bir kez daha gösteriyor. Kitap bittiğinde anladım ki, bizim annelerin çoğu aslında Çinliymiş. Bazı anneler ise hem Çinli hem de Amerikalı olmaya çalışıyorlarmış. Kitabı okuyun, ama tarafsız okuyun, satır aralarındaki yazarın zekice kendi tutumlarına yaptığı eleştirileri keşfederek okumaya çalışın. Sonra oturup düşünün ve nasıl bir ebeveyn olmanız gerektiğine karar verin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA