Cem Yılmaz'ın son filmi A.R.O.G hakkında birçok yazı yazıldı. Başka birçok tartışmanın içinde eleştirilerin önemli bölümü, filmin güldürebildiği ve güldüremediği üzerine oldu. Olumsuz eleştirenler yeterince gülemediklerinden yakınıyorlardı. Oysa bir filme gidip, sonra eleştiri yazarken "Yeterince ağlayamadım, hayal kırıklığına uğradım," diyenlere rastlamak çok zordur. Bu nedenle gülmek nedir, niçin yeterince gülememekten şikâyet ediliyor, bu şikâyetler ya da mizah hangi duygularımızı anlatıyor bakmak gerekiyor. Bu sorunun yanıtı çok uzun zamandır aranmakla birlikte varılan sonuçlar daha çok "Nelere gülüyoruz?" sorusuna yanıt olabilmektedir. Gülmek, fizyolojik bir olaydır. Yani kaslarımız ve nöronlarımızın geliştirdiği bir aktivite. Ama bu aktiviteyi etkileyen psikoloji, çevresel koşullar, alınan eğitim ve zekâ unutulmamalıdır. Aynı olaylar herkesi güldürmez. Olayı ya da yapılan espriyi algılama şeklimiz, algılama düzeyimiz, o andaki kendi duygularımız, ruh sağlığımız, beklentilerimiz gülebilmemizde etkilidir. Küçük çocukların kendi aralarında konuşup güldüğü şeyler bizim için anlamsız, kimi zaman da ayıptır. Gençlerin esprilerini de saçma ya da sulu buluruz. Onların bizim güldüklerimize gülmemelerini, yeterince gelişmemişlik ve büyümemişliklerine bağlarız. Aynı şeylere gülenlerle gülmeyenler ayrı gruplar oluşturur.
BİR AYLIKKEN BAŞLAR
Bebekler yaklaşık bir aylık olduktan sonra gülümsemeye başlar. Onun gülümsemesine hatta var olmasına gülümseyen bir aile bulursa, gülmeyi öğrenir. Yani yaşamamızın ilk günlerinde mutlu olduğumuz için değil, bize gülümseyenler olduğunda gülmeye başlıyoruz. Gülümseme içimizden gelen, bizi anlatan bir ifadeyken, gülmek karşımızdakinin yaptıkları, söyledikleriyle belirleniyor. Gülmek, "İçimizdeki enerjiyi dışa atmaktır," diye tanımlanabileceği gibi, içimizdeki sağlıklı yaşam koşusu olarak da tanımlanabilir. Çünkü tıpkı sağlığımız için gerekli olduğu söylenen koşullar gibi, kalp kaslarımızı çalıştırır, tansiyonu düşürür, bağışıklık sistemini güçlendirir, stresi ve ağrılarımızı azaltır. Tüm bunların yanı sıra kendimize güvenimizi artırıp, iyi ilişkiler kurmamızı sağlar. Tüm yararlarına karşın, sanılanın aksine her zaman mutlu olduğumuzu göstermez. Korktuğumuzda, düştüğümüzde, gerildiğimizde de güleriz.
BEKLENTİLER FARKLIDIR
Kendi bulduğumuz gülme nedenlerimiz var. Bize ait, bizimle yaşayan, bizim duygularımızı yansıtan. Peki başkaları bizi nasıl güldürebiliyorlar? Bunun en doğru yanıtı bizim yakalayamadığımızı yakaladıklarında, biz algılayamadan bağlantıları kurup sunduklarında, akıl edemediklerimizi komikleştirmeyi başardıklarındadır. Çevremizde onlardan ne kadar çok varsa, o kadar çok gülme şansımız olur. Sürekli bunu yapmalarını beklersek de hayal kırıklığına uğrarız. Bizim yapamadıklarımızı yaptıkları için kızarsak da öfkemiz gülmemizi engeller. Ama gülmenin yararı, güldürenden çok gülenedir. A.R.O.G ile ilgili olumsuz eleştirilerin hemen hepsi bekledikleri kadar komik olmadığından ve yeterince güldürmediğinden bahsediyor. Yani Cem Yılmaz ve filmin beklentilerini karşılamadığından şikâyetçi eleştirenler... Oysa Freud, gülmenin temelinde yanlış beklentilerin yattığını söylemiş. Öyleyse neden gülmeyi beklemediğimiz hatta ağlayacağımızı düşündüğümüz filmden gülümseyerek çıktığımızda şikâyet etmiyoruz da gülmek için gittiğimiz filmden gülümseyerek çıkmak bizi kızdırıyor? Bu yetmezliğin bizimle, kişiliğimizle, duygularımızla kısaca kendimizle hiç mi bağlantısı yok? Peki ya herkesin gülümsediği sahnelerde gülmekten yerlere yatanlara ne demeli? Bu davranışları için; her şeyi anladığını göstermek, gülenlerin grubuna dahil olmak gibi birçok neden sayılabilir. Ama belki de karşısındakinin yaptıklarına gülmeleri sadece içlerindeki gülme isteğindendir. Mizah, kızgınlığın, öfkenin, saldırganlığın, kıskançlığın, aşağılamanın kısaca hoş olmayan her türlü duygunun ortaya konulmasında, sosyal olarak en kabul edilir yoldur. Yeter ki kendimizi anlayıp, kendimizle dalga geçerek gülecek kadar özgüvenimiz olsun.