Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, bu hafta iki büyük olaya imza attı. Birinde yerden göğe kadar haklı. Diğerinde ise yüzde yüz hatalı. Önce hatasına bakalım. Fenerbahçe Başkanı'nın FİYAPI İnönü Stadı'nın onur tribününün iç bölümünde yaptığı davranışlar kabul edilebilir gibi değil... Sinan Vardar'ın elini sıkmaması kendi tasarrufudur. Ben olsam sıkardım. Ama ondan sonra ortalığın gerilmesi üzerine sehpanın üzerine çıkarak, "Hesap soracağım" demesi ise tam bir provakosyon.
O her ne kadar bunu tahrik amacıyla yapmamış olsa bile, orada her tülü insan bulunduğundan Aziz Yıldırım'ın bu davranışını bazıları kaldırabilir, bazıları ise asla kaldıramaz. Kaldıramayanlardan biri de işadamı İsmail Cevahir oldu. Ve kabak Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal'ın başına patladı.
Tıpkı Aziz Yıldırım'ın sehpa üzerindeki haykırışını kabul etmediğimiz gibi, İsmail Ünal'a uygulanan şiddeti de kabul edemeyiz.
Buradan çıkan asıl sonuç şu: İmam cemaat misali... Futbolun en önündeki isimler tribünlerin en prestijlisinde böylesine davranışlar içerisine girerlerse bundan böyle kimse açık tribündeki cahil ve genç insanlara kızmasın.
Gelelim Aziz Yıldırım'ın yerden göğe kadar haklı olduğu konuya... Doping Merkezi, artık skandal merkezi haline dönmüş durumda. Bana göre Türk spor tarihinin en önemli rezaletlerinden biri. Hem sporcuların adı yok yere dopingliye çıktı, hem de Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı çok şey yitirdi. Ne Doping Merkezi'nin kapatılması, ne istifa, ne de Fenerbahçe'ye ödenecek yüklü tazminat Fenerbahçe'nin acısını hafifletebilir. Ama işin bir başka boyutu var.
Doping Merkezi, "Pardon!" dedi ama maalesef bir tıp adamı olarak ben bile yanlışın nerede yapıldığını, sporculara neden önce dopingli, sonra dopingsiz dendiğini hala anlayamıyorum. Kullanılan madde liste dışı mı, yoksa örnek alımı ve tahlilinde usulen yanlışlıklar mı var, ya da birileri bu sporcuları lekelemek amacıyla yanlış belge mi düzenledi; maalesef şimdiye dek öğrenemedim.