Dün gazetelere baktım.
Malûm köşeleri okudum.
Hepsi de ağız birliği etmişçesine
Aynı şeyleri yazmış.
"Bu mudur" arkadaş dedim…
"Başka ne bekliyordun ki…" dediler.
Yalan yanlış,
Hükümeti itibarsızlaştırmaya matuf,
Üçkâğıt, tezgâh, iftira velhasıl yığınla yalan…
Kimileri Uludere'yi Roboski yapmış,
Bol gözyaşlı yazılar yazmış,
Kimileri de ODTÜ'de yaşananları aklamaya devam etmiş…
Emin Çölaşan gibi müzmin muhalifler ise
Bilinen polemiklerini sürdürmüş.
Soner Yalçın'ın hapisten çıkışıyla birlikte,
Mahkemeler için itibarsızlaştırma kampanyaları hız kazanmış.
Milletle kafa bulan Yalçın, Savcı Zekeriya Öz'ü düelloya davet etmiş.
Bazıları Yalçın'ın özellikle
Tahliye edildiğini, çünkü
Başbakan'ı dinleyenleri
Bildiğini bile söylemiş.
Yani her günkü gibi sinir bozan kara tablo çizmeye devam etmiş muhteremler.
***
Okumasam,
Bakmasam,
Olmuyor.
Bakıp okuyunca da sinir küpüne dönüyorum.
Sizin de sinirlerinizi yıpratmamak için ben en iyisi bugün kanserli kadının ibretlik mektubunu yazayım...
***
Bakın ne yazmış o kadın:
"Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;
Hastayken yatağa girer dinlenirdim.
Ben olmadığım zaman
her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim.
*
Gül şeklindeki pembe mumu
Saklamaz, yakardım.
Daha az konuşur,
ama daha çok dinlerdim.
Yerler kirlense,
masa örtüm lekelense bile
daha çok arkadaşımı
akşam yemeğine davet ederdim.
*
Oturma odasında
TV seyrederken, patlamış mısır yer,
Yerler leke olacak diye korkmazdım...
Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme
daha çok vakit ayırırdım.
Kocamın sorumluluklarını
daha çok paylaşırdım.
Saçım bozulmasın diye,
arabanın camının açılmasını önlemezdim.
Eteğimin lekelenmesine aldırmadan
çimlere otururdum.
*
TV seyrederken daha az,
hayata bakarken daha çok
ağlar ve gülerdim...
"Ömür boyu garantilidir"denilen
hiçbir şeyi satın almazdım.
Hamileliğimin bir an önce sona erip,
doğum yapmayı dilemek yerine,
hamile olduğum her anın tadını çıkarır
ve içimde bir canlı yaratmanın
ne kadar harika olduğunu fark ederdim...
Bu o kadar nadir bir olay ki,
Mucize gibi bir şey...
*
Çocuklarım beni öpmek istediklerinde,
asla "Önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim.
Onlara daha çok "seni seviyorum",
onlardan daha çok "özür dilerim" derdim..
Ama başka bir hayat verilseydi
en çok yapacağım şey;
her dakikasını değerlendirmek olurdu...
*
Dikkatle bak.
Gerçekten gör.
Yaşa...
Vazgeçme.
Küçük şeyler için
şikâyet etmekten vazgeç.
Bana benzemeyenler,
benden daha çok şeye sahip olanlar
Ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi.
*
Bunun yerine,
ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım.
Sahip olduğunuz ruhsal,
fiziksel ve duygusal her şey için şükredin.
Tek bir hayatınız var
ve bir gün sona eriyor.
Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz..."
***
İyi pazarlar sevgili okurlarım.
Lütfen bu mektubu benim gibi tekrar tekrar okuyun…