Rüzgârın, ağıtların, gözyaşı fısıltılarında Ey devrim, ey darbe, ey silah, ey faşizm Yürüyen genç ölülerin sakin bakışlarında Katil girizgâhında bu alçak karanlıkların Gülümseyişlerin, çok uzak sürgünlerinde Ey gökdelenlerin, yüksek, yavşak huzuru Yorgunum, yorgunsun, yorgunuz, yorgun Ruhumun yaşlı gurbetine usul yürüyorum Güzellik bahçesinde, cehennem ortasında İnsanın sevgiye aç suretine mutlak muhtaç Sınır boylarında sessiz Türk Kürd kanıyım Çığlıklarım çiçek açtı, acılarım oldu ağaç Ölümlerim, sular gibi, ırmak, nehir, deniz Yaralarım çok çok büyük, büyük okyanus Ah ben, biz hangi halimize, nasıl ağlarız Hançer, bir ışık huzmesi, şimal işlenmiş Ey ki vatan, öksüz analarım uyku unuttu Ey ki yaşlanan babalarım çok yetim kaldı Ey insan, nerdesin, şimdi sen, ben, bizler Evlatsız aşk şehitleri, güneşimiz tutuldu Ey asker, dağ çocuğu, ey melek, ey sultan Eşiği, çaresiz kullar kadar, solgun eskiyen Akarsuların sözü, umudun, güllerin nefesi Ah gök kubbenin mavisi, bulutların beyazı Kanın kırmızı bile eskidi, bu köşkler çöktü Sözcükler anlamı unuttu, şiir ağıta yaslandı Cennetü'l-meva yanardağ oldu sabır patladı Ey doğu, ey ülkem, ey acı, savaşı bitir yoksa Su, insan akacak, yeryüzü ağlayacak birlikte Yokluğun adı olacağız, varlıkta yokluk gibi Ey ki güzel halkım, yaşama hep tokluk gibi