Tayfur Göçmenoğlu, İzmir'de bizim mesleğimizin hiç yaşlanmayan mütevazı ustalarındandır. 1961 yılında başladığı gazeteciliğinde, tam 30 yıl aralıksız aktif magazin gazeteciliği yaptı. Şimdi gazeteciliğini daha serbest konumda, kitap yazarak sürdürüyor.
Kısa süreliğine tanık olabildiğim magazin gazeteciliği yıllarında; müziğin, sinemanın, tiyatronun, görsel sanatların tümünün, siyah beyaz ve altın olarak nitelenebilecek yıllarına tanıklık yaptı. Şimdi magazin alanında bu mesleği sürdüren genç dostlarımıza örnek olabilecek, mesleğin bütün inceliklerine hakim, adam gibi bir gazeteci Göçmenoğlu.
Geçen hafta Egeli Sabah'ı ziyaret etmişti. Göçmenoğlu'nun, işte bu siyah beyaz magazin yıllarını anlattığı, hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğraflar ile bezenmiş "O Yıldızlar Hiç Sönmesin" adlı bir kitabı olduğunu hep duyardım. Kitap beş yıl önce yayınlanmıştı. Ama hiç görmemiştim. Sağolsun, o mütevazın duruşu ile kendisinin gönderebileceğini söyledi. Kitap elime, onun zarif imzasıyla ulaştı. Kitap demek, doğru olmaz. Magazin ansiklopedisi. Büyük boyut, tam 864 sayfa.
FOTOROMANDA GİBİ
60'lı, 70'li, 80'li yıllar. Kimileri hala hayatta olan, kimileri ise çoktan sonsuzluğa göç etmiş siyah beyaz dönemin yıldızları. Bütün fotoğraflar da siyah beyaz. Görsellik ile anılar iç içe geçmiş. Kendinizi bir fotoromanın içinde hissediyorsunuz. Elime geçtiği andan itibaren, kitaptan bölümler okudum. Neredeyse bütün fotoğraflara tek tek, hüzün duyarak baktım. Geçen ve akan ömürler.
O siyah beyaz fotoğraflarda sabit kalmış gülümseyişler, mutluluklar, mutsuzluklar. Şimdi sadece sararmış bir fotoğrafta veda etmiş ömürler. İzmir Fuarı'nın, son olarak ancak bizim kuşağımızın yetişebildiği, o gazinolu yılları... Kimler gelmiş kimler geçmiş... Bir zamanlar aynı zamanda eğlence kenti olan İzmir'den kimler geçmiş.
Fuarın simge mekanları: Çamlık Senar, Kübana, Ekici Över, Mogambo, Göl Gazinosu, Akasyalar, Paraşüt Kulesi Gazinosu, Manolya... Düşünün, biz o dönemin liseli gençleri bile, 1976 yılında kentte "İzmir Sanat Tiyatrosu"nu kurmuş; Yılmaz Güney'in Salpa adlı romanını oyunlaştırmış; kendi imkanlarımız ile Ekici Över'de sahnelemiştik.
Bizi çalıştıranlardan biri de, 1985'te hayatını yitirecek büyük oyuncu Erkan Yücel'di.
Sonra fotoğraflar o kadar güzel ki; anlatılmaz, birinde yer Kübana mesela. Üstün Poyraz Orkestrası çalıyor ve pistte boş nokta yok, herkes dans ediyor. Parlayan bir geçit töreni sanki...
Behiye Aksoy'dan Zeki Müren'e; Ayhan Işık'tan günümüzde hala yıldız olmayı sürdüren Ajda Pekkan'a kadar. Sadri Alışık'tan Tanju Okan'a; Necdet Tosun'dan Belgin Doruk'a kadar. Siyah beyaz, hüzünlü bir zaman tüneli...
Bir bölümü İstanbul yıllarımızda, Çiçek'te tanıdığımız simalar.
Tiyatrocular, şarkıcılar, senaristler, yönetmenler... Bir magazin külliyatı.
Bir de, bir zamanlar İzmir'in diskoları. Gündoğdu'da bizim sonlarına yetiştiğimiz Disko Saffet. Yani Saffet Kuyaş ve şimdi yitip gitmiş İzmir'in eğlence dünyasının duayenleri.
Bugün sevdiği adamın, yani Müslüm Gürses'in uyanışını, hazan mevsimindeymişcesine bekleyen Muhterem Nur'un, hiç görmediğim İzmir'de çekilmiş fotoğrafları sonra.
Bir kıyıda unutulan isimler mesela: Mine Mutlu, Issız Adam filmiyle yeniden hatırlanan İzmirli Ayla Dikmen.
Son yıllarda aynı meslekte buluştuğumuz, Habertürk yazarı olan, ama bizim dnu aynı zamanda çok iyi bir şarkıcı olarak hatırladığımız, eski dost Pakize Suda.
Kocaman Barış Manço sonra... Onun ilk kez gördüğüm, o gençlik fotoğrafları.
Kitabı belli ki Tayfur Göçmenoğlu, kendi imkanlarıyla yayınlatmış.
Merak ettim. Böylesine güzel bir ürünü, neden bir yayınevi keşfedemez? Herhalde artık eskisi gibi, güzel insanları, güzel şeyleri keşfetmek anlayışı galiba kalmadı. Çünkü bunu yapması gerekenler, sanki her zaman, "her şeyin en iyisini biliyor" gibiler.