Bu bir Ankara masalı… Mevcudu koruyamıyoruz. Ne hikmetse kimsede 'tık' yok. Bir bardak suda fırtına koparanların sessizliğine öfkem… Nerede sivil toplum kuruluşlarımız? Kenti sahiplenenler?
'Gri Ankara… Kıraç Ankara… Yeşile hasret Ankara… ' diye ortalığı toz dumana çevirenler.
Yeşilin sahipleri… Doğaseverler… Neden bu kadar sessizsiniz?
Bayram haftasını geride bıraktık… Uzun süredir bu kente dair yazmayayım diye direniyordum. Yazsam kitap olur babından… Yeni hafta yeni umutların haftası olsun istiyorum. Ama nafile… Umutsuzluğun başkenti Ankara… Vizyonsuz yönetimin elinde eriyip giden bir kent görüyorum.
Beceriksizliği her geçen gün tescilleniyor.
Neyse biz yine yeşile dönelim.
Canım Ankara… Bahtı kara Ankara… Eskiden refüjleri yeşil olan Ankara… Bugünlerde sararan Ankara… Kuruyor… Kimseden ses seda yok… Melih Gökçek'i yeşil katili ilan edenlerin sessizliğine öfkem… Kusura bakmayın ama Gökçek'in diktiği ağaçları bile yaşatmayı beceremeyen beceriksizlerin elinde başkent sararıyor...
Ne yazsak siyasallaştırdığınız için sizin kör baktığınız şehre ben de körleştim.
Nasıl görmek istiyorsanız öyle bakıyorsunuz. Ta ki… Şehirdışından gelen misafirimin tepkisine kadar… 'Osman Ankara sararmış… Farkında mısın?' sorusuna muhatap kalıncaya kadar… Evet, bakmakla görmek arasındaki fark kadar net sararan, solan Ankara… Ne hikmetse basiretsiz ellerde 'Ankara'nın bugünlerinin daha iyi günleri' olduğunu düşünüyorum.
Yeşile hasret dediğimiz Ankara mevcudunu da kurutuyor beyler… Bakım yapılmıyor… Sulama gerçekleşmiyor… Neyin kafasını yaşıyorsunuz?
Durun ben söyleyeyim… 'Tasarruf ediyoruz' kafasındasınız… Ama kaybettiklerimizi geri getirmek için daha fazlasını harcamak durumunda kalacaksınız.