Nereden çıktı şimdi bu diyebilirisiniz...
Malum Ramazan Bayramı nedeniyle kent tatile çıktı. Kentle birlikte malum zihniyette addaya gitmiş...
Kenti yönetmesi için fırsat verilen ama ehliyetsiz çıkan malum zat ilk bayramı vatandaşının arasında çocukları mutlu ederek geçirmek yerine soluğu yurtdışında aldı. Keşke Beypazarı'na gitseydin...
Sıla-i rahim yapmış olurdun...
İşletmeniz olsa emanet etmezsiniz...
Güven sorunu yaşayabilirsiniz.
Senedinizi emanet edemeyeceğiniz kişiye bir şehri emanet ederseniz olacağı bu... Ağlıyorsızlıyor...
Bana kadro kurdurmuyorlar...
İstanbul hallolsun, sıra bana gelecekmiş...
Yuh yaaaa... Yuh ki yuh...
Farkına var artık sen bu şehrin emin kişisisin... Hayal kurup rüya ile uyanma...
Dedikodu ile iş yapma... Sokak ağzı ile bir ülkenin başkentini bu şekilde yönetemezsin...
Bayramda şehrinde kalıp ne olup bittiğine baksaydın keşke... Yeşiller, çiçekler, ağaçlar sulanmış mı? Yoksa kurumaya mı dönmüş... Kentin ortak alanları temiz mi? Vatandaşın derdi tasası var mı? Gibi birçok yapılabilecekleri sıralayabiliriz.
Ne var ki sen bayramı kentinde geçirmek yerine tatile çıkmayı yeğledin.
Ankara dökülüyor başkan, dökülüyor.
Ağlamayı sızlanmayı bırakalım...
Söylenmek, sövmek yerine söyleyeceklerin olsun...
Kente ve kendine dair yapacakların var... Kente dair yapacakları ortada...
Kentin değerlerine sahip çıkmak...
Kendine dair yapacakların ise kendin olmak...
Hani demiştim ya 'güven sorunu' diye... İşte o güven sorunu kırmak için başkentin sokaklarına yasak koyarak bir yere varamazsın. Yine tekrarlıyorum.
'Burada çekim yapmak yasak' demekle görev süreni tamamlarsın. Kaybeden sen değil bu kent olur. Şu kafandaki yasak zihniyetinden bir kurtul...
Kenti temizleyemiyorsun hiç olmazsa etrafındaki yasakçı zihniyeti temizle...
Özetle; ağlanma, sızlanma... Orası ağlama duvar değil.