Her pazartesi buluşmamızda hayata dair yaşanmışlıkları tarihe not düşüyorum. Geride bıraktığımız haftanın en önemli olayı kuşkusuz ki Altındağ'daki 687 işyerinin küle dönmesiydi.
Yunus Emre Halk Çarşısı'nda geleceğe dair umutlar adeta yok oldu. Rakamsal verilere bakıldığında 687 işyerinin birkaç dakika içinde alevlere yenik düşmesi bir çırpıda anlatılacak bir olay değil.
Ankara'daki bu yangın sadece mekansal ve mali boyutu ile ele alınmamalı. Oradaki geleceğe dair umutların nasıl yok olduğu irdelenmeli.
Çarşı esnafının, ailelerinin geleceğine konan bir ipotek… Yanan, 687 işyeri değil yüzlerce yürek oldu. Aileleri ve onların yüzlerce çocuğunun geleceği karanlığa gömüldü…
Binlerce insanın umudu ve ekmek teknesi yandı.
Yangından geriye küle dönmüş koca bir çarşı kaldı.
Görebildiklerimiz ve tanıklık edebildiklerimiz bunlar.
Ya göremediğimiz, tanık dahi olamadıklarımıza ne demeli?
Şimdi oturup düşünme vakti değil mi.
O işyeri sahiplerinin evlerinde yaşananları düşünüyorum.
Konuşulanlara tanıklık eder gibiyim.
Çaresizliğin hesapları yapılıyor.
Şimdi hayata karşı mücadelede kulvar değişti.
Dün 100 metre koşarken bugün koca bir maratona hazırlık yapılıyor.
Dün birkaç borç ve onun ödeme planı yapılırken, şimdi yüreklerdeki yangını düşünme vakti. Evet vakit yüreklerdeki yangını söndürme vakti.
Gelin o umutsuzluklara umut olalım… Biz SABAH Ankara olarak umutsuzluklara umut olmaya hazırız…