Türkiye'nin en iyi haber sitesi
GÜLSE BİRSEL

Bugün mizah için ne yaptın?

Yazdığım en komik yazının bu olmasını isterdim. Mizah bir ihtiyaçsa, o ihtiyacı en çok şimdi hissediyoruz çünkü. Hep sorarlar:

"Türkiye'de yaşamak mizah için iyi birşey mi"
diye. Ben de bu soruya büyük tezahüratlarla cevap verirdim: "İyi değil, harika birşey. İstanbul malzeme dolu. Ya Cenevre'de oturuyor olsaydık? Hayatımızdaki aksaklıklar, derme çatmalıklar, sorunlar aslında mizahçıyı besliyor." İlk defa başka bir durumla karşılaştım. Biz g.a.g.'ları birkaç hafta önceden çekip yedekleriz. Böylece sette eklemeler yapmaya, stres yaşamadan güle oynaya çekimi bitirmeye, montajda eğlenmeye vaktimiz kalır. Üç hafta önce, dün gece izlediğiniz g.a.g.'ın metinlerini yazarken aklımı televizyon muhabirleriyle bozmuşum. Birinci hikayede muhabir pazar yerinde geziyor ve insanlarla konuşuyor. Ancak bir türlü canlı yayına bağlanamıyor ve onu boş boş kameraya bakarken seyrediyoruz. İkinci hikayede ise, bir mahallede yanan bir evin haberini vermeye çalışan kadın muhabire dadanan ve kameraya el sallamaya çalışan vatandaştan bahsediyorum. Bu iki bölümü ben sette anlatırken hepimiz çok keyifliydik. Hatta çekim sırasında ekipten sesli gülenler oldu ve çekimi tekrar etmek zorunda kaldık. Derken geçtiğimiz hafta üst üste dört berbat olay yaşadık. Ve artık o televizyon muhabirlerinin yanan evin önünden yaptığı yayın, vatandaş röportajları, hiç komik gelmemeye başladı bize.

g.a.g. yayına girmeden oturup karar verdik ve bu iki hikayeyi programdan çıkardık.
Onun için dün gece g.a.g. daha kısaydı. Artık bunları yaşadığımız için daha mı az güleceğiz? Mizahçı olarak işimiz zorlaşacak mı? Yoksa bir süre sonra, yaralarımız sarıldığında, yaşadıklarımız "geçmiş" olduğunda, bunun mizahını yapmaya başlar mıyız? Bu işten bir nevi "malzeme çıkarır mıyız"? Belki de ilk şoku atlattıktan sonra, işi ne kadar çabuk gülmeceye dökersek, yaralarımız da o kadar hızlı iyileşir... Bilmiyorum. Kimsede gülecek hal kalmamışsa mizahçı da tıkanıp kalır mı? Kalmalı mı? Dün, yani Cuma günü, özellikle evde oturmadım. Yapmak zorunda bile olmadığım işleri yaptım. Manava gittim, sohbeti uzatarak alışveriş yaptım. İnsanları arayıp özellikle neşeli neşeli konuştum. Kuaföre gittim. Akşam yemeğine çıktım. Ata Demirer'in gösterisini seyrettim, ki nefisti... Ve şuna karar verdim:

Korkunun faydası yok. Bizi gülmek kurtaracak.
Belki bu hafta değil, belki gelecek ay da değil, ama mesela bahara doğru, ben o g.a.g.'dan çıkarttığımız hikayeleri yine anlatacağım. Biraz kendime gelince, mesela gelecek haftadan itibaren, mümkün olan en eğlenceli yazıları yazmaya çalışacağım. Gülüp geçeceğiz ve herşey geçecek... Bana katılın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA