Saracoğlu'nda içinde can taşıyan her şeyin bir an önce tamamlanmasını istediği bir 90 dakikaydı. Gün boyu süren yağış zaten sorunlu olan zemini iyice ağırlaştırdı, üstüne de Alex'in yokluğunda beceriksizlik rekoru kıran bir Fenerbahçe takımı geldi.
Hakan Kutlu, Denizlispor'u Fenerbahçe'yi zorlayan her rakip gibi önde basarak oynattı. Ve üç ofansif oyuncusunu da sahada tuttu. Bu baskı Fenerbahçe'yi uzun top oynamaya mecbur bırakıyor, organize atak geliştirmesini engelliyor, maçın kalan dakikalarını saniye saniye alacakaranlık kuşağı haline döndürüyordu.
Kimse kolay maç beklemiyordu elbette. Fenerbahçe daha baştan konfora kavuşacakken Güiza'nın ayaklarında kaybolan pozisyonlarla istediği skora bir türlü ulaşamadı. Semih'in Alex'in görevlerini üstlenmesi, takımı rakip sahaya taşıma çabaları veya Emre'yi tehlikeli alana taşıma isteği maçın sık sık kesintiye uğrayan görüntüleriydi. Bir de bunun üstüne Bünyamin Gezer'in tehlikeli hareket kararıyla kestiği net bir gol atağı eklendi.
BİR TANDEM HATASI
Tribünlerdeki az sayıda seyirciye, Alex'sizliğe, soğuğa ve yağışa rağmen Fenerbahçe'de güzel olan kazanma arzusunun yüksekliği oldu. İkinci yarıda üst üste gelen sarı kartlarda aslında rakibe işaretti; "Biz bu maçı alacağız" Bu sert tavır Denizli takımını ikinci yarı iyice sahasına itti. Özer Hurmacı'nın da oyuna girmesiyle birlikte top yere indi, rakibi hataya zorlayan ve ceza alanında kalabalıklarla buluşan ataklar gelişmeye başladı. Özden'in kalesinde top direklerle konuşuyor, gol sesi ağlarla kavuşmayı bekliyordu. Bir duran topta denge bozuldu. Ardından bir tandem hatasıyla skor yeniden eşitlendi.
Son 10 dakika kimsenin beklemediği ölçüde tempolu ve heyecan doluydu. Üst üste gelen gollerle Fenerbahçe fırtınalı havanın şimşeklerini çaktı. Karşılaşmanın sonucu elbette önemli. Ama daha önemlisi kazanma arzusunun böylesine yüksek yaşanmasıdır.
Elbet Daum Güiza'dan vazgeçecek, elbet Fenerbahçe formasına layık forvetlerle oynayacak, elbette bu arzunun pekiştirdiği sonuçlar alınacak.