Tam bir 'açılım' takımı izledik. İlk yarıda arabesk, ikinci yarıda klasik'ten hip hop'a kadar tüm nağmelerin sambaya uyarlanmış 'mutasyon' notalarıyla, her damağa uygun bir tat yaratan Fenerbahçe takımı vardı.
Başlarına bir şey gelene kadar, maçı akıllarında tutamayan bu oyuncuların, Alex dürtmesi ile başlarını kaldırıp, "Biz bunu da yaparız, bu konçertoyu da çalarız" demek gibi bir özellikleri var. Hiç kimsenin işine gelmeyen, ama her rakibe de ne yapacağını şaşırtıp, her kararı yeniden düşündürten bir yapı.
Hangi Fenerbahçe'yi yorumlayacağımızı düşünürken, her olumlu kararımıza 'acaba mı' notu düşüp, diğerlerinin başına da bir 'ama' koyarak yazıdan düşürüyorduk.
Dünkü takıma bakalım; Alex ve Emre'yi yana ayırırsak, diğerlerinden öne çıkan, satırlara adını düşürmeyi hak eden bulamıyoruz. Ama Santos şiir gibi bir gol atmış, Bilica da rakibe hediye ettiği pozisyonun ardından, galibiyet kapısını açan kritik sayının sahibi olmuş.
Brezilyalıların şovunda, sapına kadar Türk olan tek şey tribünler. Santos'un rakibin hafif değmesi ile kendini yere atmasına Avusturyalı hakem 'devam' dedi. Halbuki dört gün önce benzer 'doz' uygulamasını yapan Roberto Carlos için 'penaltı' kararı çıkmıştı. Yorum farkı var elbette. Bence de hakem haklıydı ama seyirciye göre değil. Islık bombardımanı ile birlikte, sahadakilerin sigortaları tekrar irtibatlandı. Alextriklerin tekrar fazlanmasıyla birlikte Steaua'nun hayalleri de bitti, umutları da.
YOLLARINI AÇTILAR
Üçüncü golü mecburiyetten attı sanki kaptan. Orta sahadan sürdü, pas düşündü, vazgeçti. Sürdü, baktı ki Santos da rakibin arasına dalıyor yine vazgeçti ve köşeye sert plaseyi bırakıverdi.
Santrfor Kazım'ın rakip kaleye değil ama kendi kalesinin direğinin üstünden giden bir şutu var. Santos'un gol dışında olumlu kullandığı tek top yok. Cristian şuta sevdalanmış durumda, Mehmet Topuz nasıl oynayacağına henüz karar verememiş halde.
Bütün bunlara rağmen, her maçında bir kahraman yaratmayı becererek Avrupa Ligi'nde yollarını açtılar.