Kuşku yok ki uluslararası ilişkilerin temelinde güç, prestij ve kazanç vardır. Küresel ilişkilerin rotasına yön veren bu pusula hemen her aktör için geçerlidir. Özellikle de büyük güçler için. Bu çerçeveden bakınca Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın, Esad'ı devirdikten 10 ay sonra 15 Ekim'de "eski rejimin hamisi" Rusya'ya yaptığı çıkarma çoğu kesim tarafından "sürpriz" sayılsa da aslında gecikmiş bir ziyaretti.
Zira Suriye ile Rusya, kökü II. Dünya Savaşı'nın hemen sonrasına kadar uzanan çok derin ve stratejik ilişkilere sahip iki ülke. Bu açıdan bakınca modern Suriye'nin siyasi, askeri, bürokratik ve endüstriyel altyapısının altında Rus imzasını görürüz.
Dolayısıyla siyasi rejimleri ne olursa olsun Suriye ve Rusya'nın birbirleri için arz ettiği stratejik önem diğer bütün denklemleri etkileyen bir bağımsız değişken konumunda. Bu yakıcı gerçek, 8 Aralık 2024'teki halk devriminden sonra İsrail'in Suriye'ye yönelik başlattığı saldırılar, Golan Tepeleri'ndeki işgalini genişleterek Şam kırsalına dayanması ve ülkenin güneyindeki Süveyda'da devreye soktuğu yeni siyasi taleplerle kendini bir kez daha gösterdi.
***
Çünkü ABD başta olmak üzere yeni rejime siyasi ve ekonomik destek veren Batılı ülkeler, Suriye'nin "jeopolitik" bekası söz konusu olunca caydırıcı bir faktör olmaktan çıkıyor. Zaten Esad devrildikten sonra İsrail'in bu kadar hoyratça davranmasının nedeni de Rusya'nın 1973 İsrail- Arap savaşından sonra Suriye'nin toprak bütünlüğünün garantörlüğünü üstlendiği statükonun ortadan kalktığını düşünmesidir. Oysa siyonist rejim yanılıyor.***
Yani Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığı sürecek. Tartus'taki deniz ile Lazkiye'deki Hmeymim hava üssü yanında Rusya'nın iç savaş sırasında etkin şekilde kullandığı Kuveyris'teki havacılık enstitüsü, Şam yakınındaki Mezzeh, Hama, Türkiye sınırındaki Cinderes, Dabaa, Palmira, Zeynel Abidin ve Kamışlı havaalanında kullandığı yerleri ihtiyaç hâlinde yeniden "aktive" edebilir.