15 Ağustos'taki Alaska zirvesi küresel siyasetin gidişatını değiştirecek potansiyele sahip tarihi bir adımdı. Hem jeopolitik açıdan hem askeri açıdan. Bu zirvenin küresel oyunu yeniden kuran etkilerini önümüzdeki dönemde daha da yakından hissedeceğiz. Nitekim daha şimdiden Alaska sonrasında Ukrayna sorununa ve Avrupa'nın güvenlik mimarisine dair diplomatik hamlelerde gözle görülür bir enflasyon yaşanıyor.
Ancak Alaska'yı sadece Ukrayna kriziyle sınırlı bir görüşme zannetmek hata olur. Bana göre Alaska'daki zirve 1945'te ABD ve SSCB'nin İngiltere'yi de yanlarına alarak Avrupa, Ortadoğu ve Asya'yı yeniden dizayn ettikleri Yalta Konferansı kadar önemlidir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Donald Trump, bu görüşmeyle jeopolitik konumlarını bir basamak daha yükselttiler.
Başkan Trump'ın Putin'i ağırlama şekli kendinden önceki yönetimlerin Rusya'ya reva gördüğü 'bölgesel güç' statüsünü parçaladı. ABD Başkanı, Rusya lideri Putin'i dengi gibi karşıladı. Rusya'ya süper güç muamelesi yaptı. Bu ziyaretle Trump bir bakıma Putin'i şeytanlaştıran Avrupalı ülkelere hadlerini bildirdi. Yani Atlantik'teki hiyerarşiyi yeniden tesis etti. Bunu yaparak da aslında Batı blokunu dağılmaktan kurtardı.
***
ABD'nin Rusya'yı süper güç olarak kabul etmesi kuşku yok ki her tür çatışma ve anlaşmazlığa rağmen iki aktörü işbirliğine zorlayacaktır. Alaska'da kendilerini dünyanın olmasa da en azından Avrupa'nın yeni efendileri olarak ilan eden Trump ve Putin'in sorunlara bakışları zirveden sonra pozitif açıdan evrimleşti.***
Bu yangından en büyük zararı gören de ABD olacaktı. Bu nedenle Trump, kendinden önceki Amerikan devlet politikasını kökünden değiştirmek zorundaydı. Eğer Rusya ile transatlantik entegrasyonu kurtaramazsa sadece Avrupa'nın değil ABD'nin de ağır darbeler alması kaçınılmaz olacaktı.