Küresel güç haritalarındaki pozisyonu giderek zayıflayan Amerikan yönetiminin Ortadoğu'daki angajmanını azaltma arzusu, 2008 yılında iktidara gelen Barack Obama'dan çok daha eskiye, yaklaşık yarım yüzyıl önceki Richard Nixon yönetimine kadar uzanıyor.
Ortadoğu'dan çekilme isteği Donald Trump ve Joe Biden döneminde de devam etti. Ne var ki Amerikan jeopolitik güç hiyerarşisinde Asya-Pasifik ve Doğu Avrupa'dan sonra üçüncü sıraya gerileyen Ortadoğu yine de dikkat çekmeye devam ediyor. Amerikalı politikacılar, Çin ve Rusya'nın küresel meydan okuyuşuna karşı koymak için Doğu Avrupa ve Asya- Pasifik'e daha fazla odaklanmayı savunsalar da Ortadoğu hâlâ küresel rekabetin ayrılmaz bir parçası konumunda.
Çin yönetimi ekonomik, enerji ve ticaret ortaklıkları aracılığıyla Ortadoğu'da önemli ilerlemeler kaydetti. Pekin özellikle 2023 İran-Suudi Arabistan anlaşmasına arabuluculuk ederek diplomatik nüfuzunu derinleştirdi. İsrail-ABD ikilisinin Riyad-Tahran çatışması üzerine inşa ettiği paradoksu kırdı.
***
Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru ve bölgenin zengin
enerji kaynaklarını entegre etmeyi amaçlayan
Çin'in Kuşak Yol Girişimi (BRI) gibi hamlelerle de kanıtlandığı üzere,
bölge küresel ticaret rotalarının da
merkezinde yer alıyor.
ABD yönetimindeki
Siyonist- Evanjelik kanada göre
İsrail'in Gazze, Lübnan ve İran saldırılarıyla
tetiklediği yeni kriz süreci, Ortadoğu'daki
düzeni
ABD'nin öncelikleriyle uyumlu bir
şekilde yeniden dizayn etmek için eşsiz bir fırsat
sunuyor.
Bu da ABD'yi bölgedeki etkisini sürdürebilmesi için İsrail'i ve diğer müttefiklerini daha da güçlendirmeye zorluyor. Dahası, Amerikan askeri varlığının dışında bazı yerlerde ABD'nin askeri katılımını da zorunlu hale getiriyor
Çünkü Trump kabinesindeki
Siyonist şahinler, ABD'nin bölgeden çekilmesinden
kaynaklanan boşluğun Çin veya Rusya'nın
müdahalelerine davetiye çıkaracağı kanısında.
Bu gelişmeyle de ABD ve İsrail'e karşı
Körfez İşbirliği Konseyi, Türkiye ve İran arasındaki konsensüsün daha da artacağına
inanıyorlar.
***
Bu kapsamda genel olarak Trump'ın askeri güç konuşlandırmaya ya da küresel çatışmalara ve krizlere dâhil olmaya karşı çıkmasına rağmen, gelişmeler bize geri çekilmektense bölgedeki Amerikan askeri ve siyasi varlığının daha fazla
pro-aktif olacağı yeni bir sürecin başlayacağına işaret ediyor.
Böylece bölgedeki ABD gücü ve etkisinin kullanımında yeni bir aşamaya girilecek. İsrail'e desteğin artacağı ve Trump'ın ilk döneminde olduğu gibi İran'a karşı daha sert bir politikanın yeniden aktive edileceği görülüyor.
Hâsılı kelam, ABD'nin Ortadoğu'daki politikası Trump yönetimi içindeki
şahin siyonistler ile Cumhuriyetçi Parti'deki realist ve izolasyonist eğilimler arasındaki mücadeleyi yansıtacaktır. Her iki tarafın da tam kontrolü ele geçirmesi mümkün değil. Bu da ABD'nin Ortadoğu politikasının
yine gelgitlere sahne olacağını ve her iki yönde de
yıkıma yol açacağını gösteriyor.
Yani ABD'nin Ortadoğu politikası Trump döneminde de değişmeyecek. Pentagon
hem kundakçı hem itfaiyeci rolünü sürdürecek.
İsrail'e soykırım bombaları verirken
Gazzeli kurbanlara da 'insani yardım' sağlamaya çalışacak.
'Stratejik müttefikim' dediği
Türkiye'yi hedef alan
terör örgütlerine her tür desteği vermekten vazgeçmeyecek. Boşuna 'can çıkar huy çıkmaz' dememişler.