Otto Von Bismarck'ın askeri ve diplomatik başarılarıyla 1870'lerden sonra adeta küllerinden doğan bugünkü Almanya tam da Pax Britannica (1815- 1914) döneminde yükselmeye başladı. Bu nedenle Almanya'nın büyümesi Anglo- Saksonlarca daha en başından büyük bir tehlike olarak görüldü.
Bunu bilen Almanya da İngilizlerin hâkim olmadığı bölgelere yöneldi. Nitekim bu stratejinin bir sonucu olarak Hitler, verimli Ukrayna topraklarını elde edip buradan da Rusya'ya ulaşarak Hazar enerji havzasına sahip olma politikası izledi.
Ancak bu proje hezimetle bitti. 1945'ten sonra Almanya bölündü. Sanayisi dağıtıldı. Tarım ülkesi olmaya zorlandı. NATO'nun ilk Genel Sekreteri Lord Hasting Ismay'ın da ifade ettiği gibi Anglo-Saksonlar, Soğuk Savaş'ta "Rusya'yı dışarıda, ABD'yi içeride ve Almanya'yı aşağıda tutma stratejisi"ne uygun askeri bir yapılanmaya gitti.
Bir bakıma gönülsüz bir Atlantikçi olan Almanya, SSCB ve ABD arasındaki savaşın cephesi olarak tasarlandı. Ne var ki Almanya'yı yine de engelleyemediler. Doğu Almanya Varşova Paktı'nın en gelişmiş ülkesi, Batı Almanya da NATO kampının en sanayileşmiş ülkesi olmayı başardı.
***
Soğuk Savaş'tan sonra Anglo-Saksonlar'ın Alman politikası yine değişmedi. Örneğin Almanya'nın birleşmesi fikrine dönemin İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher karşıydı. Perde ardından Mikhail Gorbaçov'a bu girişimi önlemesi için telkinde bulunduğu biliniyor
Fakat Almanya jeopolitik hedeflerine merkantilist bir mantıkla ulaşma çabasından hiçbir zaman vazgeçmedi. SSCB'nin dağılmasından sonra Avrupa ve Balkanlar'daki nüfuzu yeniden arttı. 2008 küresel finans krizinden de en avantajlı çıkan tek Batılı ülke oldu.
ABD ve İsrail'in tacizlerine rağmen Türkiye ile ilişkilerini kopma noktasına getirmedi. Bu bağlamda Berlin'deki Amerikalıları en çok rahatsız eden faktörlerden birinin de Neo-Osmanlı ajandası olduğunu biliyoruz. Türkiye dışında Almanya, Rusya ve Çin'le de ilişkilerini geliştirdi. Ancak Ukrayna krizi ile ABD, Almanya'nın bütün jeopolitk açılımlarını ve özellikle Rusya ile kurduğu enerji köprülerini yok etmek istiyor.
ABD'nin ne yapmak istediğini bilen Almanya'daki realist kanat hamle zamanının geldiği kanısında. Bu kesimlere yakın duran Başbakan Olaf Scholz bu yüzden ABD ve İngiltere'nin güdümünde bir Ukrayna politikasına karşı direniyor.
***
ABD'ye karşı stratejik bağımsızlık savaşına daha yeni başlayan Almanya'nın enerji krizi nedeniyle endüstriyel gücü de tehdit altında. Ukrayna krizi ile ABD, Almanya'nın bağımsız olma stratejini hayli frenledi. Zaten Anglo-Saksonlar Avrupa'nın yeni güvenlik şemsiyesinde de tıpkı Soğuk Savaş'taki gibi yine Almanya'yı hedefe koyuyor. Yeni güvenlik şemsiyesinin ilk üç şartı şöyle: Rusya düşmanlığı, Atlantik ittifakına tam bağlılık ve Almanya'ya karşı güvensizlik...
Bir bakıma kılıçlar çekildi. Kuzey Akım- 1 ve 2 projeleri ABD tarafından baltalanan Almanya, Rus gazına Türkiye üzerinden ulaşmayı hedefliyor. Bu bağlamda Rus gazının Türkiye'den Avrupa'ya taşınma projesinin gizli ortaklarından biri de Almanya.
Şurası kesin. Eskiden olduğu gibi Almanya yine pes etmeyecek. Eğer Almanya'nın ayağa kalkma hamlesi darbelenirse o zaman ikinci bir Weimar trajedisi yaşanabilir. Hatırlayalım Weimar denilen dönem I. Dünya Savaşı sonrası lağvedilen monarşi yerine 1918'de cumhuriyetin kurulmasıyla başladı ve 30 Ocak 1933 tarihinde Adolf Hitler'in şansölye olmasıyla sonuçlandı.
Almanya'yı fazla sıkıştırmanın nasıl bir kıyamete yol açacağını Atlantikçiler artık gayet iyi biliyor. Zaten bu nedenle Almanya'nın 100 milyar euroluk savunma bütçesini sineye çektiler.
Dolayısıyla Alman aydınları ve Scholz gibi realist siyasetçiler, bundan sonra daha otarşik, daha proaktif ve daha iddialı bir ulusal dış politika izleyeceklerinin işaretlerini veriyor.