Dünyadaki tek kutuplu dönemi simgeleyen ABD liderliğindeki Atlantik çağı artık sona eriyor. Bunun yerine Büyük Avrasya çağı başlıyor. Bütün küresel ve bölgesel aktörler bu yeni dinamiğe göre mevzileniyor.
ABD'nin tek başına küresel hegemonya kurma hamlesi olan 20 yıllık 'terör ile savaş' stratejisi hezimetle sonuçlandı. Afganistan ve Ortadoğu'dan kaçış bu stratejik felaketin simgeleri olarak daha şimdiden tarihe geçmiş durumda.
ABD çekildikçe Büyük Avrasya projesinin simgelediği çok kutuplu dünya ise her geçen gün daha fazla ete kemiğe bürünüyor. Pepe Escobar, Asia Times'taki son yazısında 17 Eylül'de Tacikistan'ın başkenti Duşanbe'de Şanghay İşbirliği Örgütü'nun (ŞİÖ) 20. yıldönümü vesilesiyle yapılan ve İran'ın da tam üyeliğe kabul edildiği zirveyi yeni dünyanın ekonomipolitik düzeninin galası diye niteliyor.
Haksız da sayılmaz. Rusya ve Türkiye'nin Soçi'deki son liderler zirvesini de bu çerçevede değerlendirmek lazım.
Bu pencereden bakınca Avrasya güçleri arasındaki konsolidasyonun giderek arttığını, Atlantik'teki çözülme ve krizlerin ise bir o kadar derinleşmeye devam ettiğini görüyoruz.
***
Doğu-Batı hattında
Portekiz'den Japonya'ya, Kuzey-Güney hattında ise
Sibirya'dan Hint Okyanusu'na ve
Baltık Denizi'nden Aden Körfezi'ne kadar uzanan Büyük Avrasya kıtasındaki ülkeler arasında artan işbirliği, çok kutuplu yeni dünyanın en somut adımları olarak karşımıza çıkıyor.
Norveçli ekonomist
Glenn Diesen'in ifadesiyle yeni küresel
sistemde
Avrupa, bir bakıma
Büyük Avrasya kıtasının batıdaki jeo-ekonomik yarım adasına dönüşüyor. Dolayısıyla
ABD'nin artık dünyadaki iki
önemli ekonomik kutbu sayılan
Avrupa ve
Asya'ya hükmetme
dönemi sona erecek.
Haliyle
90 farklı ülkeyi, 5 milyar 300 milyon kişi ile
dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 70'ini ve gezegenimizdeki
kara kütlesinin ise yüzde 36'sını kapsayan Büyük Avrasya coğrafyasındaki bütünleşme hamleleri, her açıdan
Batı dışındaki dünyanın yükselişi (the rise of the rest) anlamıma geliyor.
Ve bu yükselişin
üç saç ayağı bulunuyor. Bunları şöyle
formüle etmek mümkün. 1)
Askeri, stratejik, endüstriyel ve teknolojik
işbirliği. 2) Yeni İpek Yolu,
yeni boru hatları, ulaşım, enerji
ve ekonomik koridorlarla hayata
geçen coğrafi yakınlaşma. 3)
Kalkınmayı paralel biçimde her
ülkeye yayan yeni bir ekonomik
ve finansal sistem.
Bu üç ilkenin
üst paradigmasını ise her ülkenin
stratejik otonomi kavramıyla hareket
etmesi oluşturuyor.
***
Bu ilkelerin Büyük Avrasya projesi kapsamında hayata geçirilmesinde
üç kurucu aktör olarak ise Çin, Rusya ve Türkiye büyük önem arz ediyor.
Yeni dünya düzeninde ABD'nin boşluğunu
Çin jeoekonomik, Rusya jeo-askeri, Türkiye ise jeo- kültürel güçleriyle dolduruyor.
Otokratik Atlantik sisteminde her şeyi kendi uhdesine alan ABD'nin aksine bu üç ayrı aktör eşgüdüm halinde ve otonom bir stratejiyle yeni sistemi inşa ediyor.
Asya-Pasifik'te paranteze alınan Çin, küresel sistemin merkezine yerleşiyor.
Asya ve Avrupa'nın periferisindeki bir aktör olan Rusya da yeni sistemde Büyük Avrasya'nın kalbindeki lokomotife dönüşüyor.
Atlantik sisteminde görevi
'iki kıta arasında köprü olmakla' sınırlanan Türkiye ise
yeni dönemde Kuzey Afrika'dan
Pasifik'e uzanan bölgede küresel
bir oyun kurucu olarak öne
çıkıyor. Sadece bu üç aktör değil
90'a yakın her ülke de nitelikleri
ölçüsünde
jeo-politik katılımla Büyük Avrasya haritasında
hak ettiği yeri alacak. Çünkü
yeni uluslararası güç dağılımı bunu
gerektiriyor.
Bu yönüyle Büyük Avrasya hamlesi
Atlantik'in jeo-politik mimarisinin temellerini sarsıyor.
Bu nedenle ABD, Atlantik ve Pasifik arasında uzanan
Büyük Avrasya atılımını Hint-Pasifik stratejisiyle tam ortadan bölmeyi ve baltalamayı planlıyor.
Fakat bu saatten sonra bunu başarması çok zor.
ABD'nin önünde iki seçenek var. Ya geleceğin Japonyası olarak kabuğuna çekilecek ya da yeni küresel sisteme uyum sağlayacak. Aksi halde dünyayı karşısında bulur.