Sadece Suriye'de değil Ortadoğu'da ve küresel düzeyde de güç dengelerini değiştirecek mahiyetteki Barış Pınarı Harekatı start aldı. Başkan Erdoğan'ın emriyle Türk jetleri dün öğleden sonra Fırat'ın doğusunda Resulayn'daki hedefleri vurmaya başladı. Beklenen bu operasyon öncesi sadece Batı'da değil ülkemizde de inanılmaz bir manipülasyon stratejisi izlendi.
Özellikle son operasyon üzerinden kinlerini kusan kimi 'ilerici' ve solcu yerli mandacılarımızın kendilerini sömürgeci karşıtı güçler diye pazarlamaya çalışması trajikomik kaçıyor.
İyi biliyoruz ki bu kesimlerin şizofrenik ve mutsuz bilinç dünyası, Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin bir asır önce yarıda kalan Misak-ı Milli projesini ABD'ye rağmen tamamlamaya yönelik bu tarihi hamlesini bir türlü hazmedemiyor.
***
Örneğin
liberal emperyal muhayyilenin alternatifi
diye hazır kıta bekletilen
sol tandanslı 'son-er'lerden biri kulaktan dolma bilgilerle
Atlantik'in ezberlerini tekrarlamış
yine. Bol keseden sallaması
yetmezmiş gibi
Molla Kasımlığa özenip herkesi
bir güzel
sigaya da çekmiş. Deyim yerindeyse lafla peynir gemisi yürütmeye kalkmış.
Mustafa Kemal ve Mareşal Fevzi Çakmak gibi
Milli Mücadele dönemi önderlerinin
dediklerini sistemli bir
şekilde perdeleyen bir
emperyal bilinç var karşımızda. Daha 1918'lerde
Lazkiye, Han Şeyhun, Halep, Tel Rifat, Azez, El Bab, Cerablus ve Menbic'den geçen sınırları ve Fırat'ın
doğusunu
'milli savunma hattı' diye ilan eden
7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa değil miydi?
Şimdi
Sayın Erdoğan'a okuma listesi öneren bu
Lozancı mandacılara sormak lazım...
30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandığında
Suriye'deki Osmanlı orduları
kimin komutasındaydı ve
neredeydi? Bu savunma hatları
Mondros ateşkesine rağmen
daha sonra neden terk edildi.
28 Ocak 1920'de ilan edilen Misak-ı Milli'de, 18 Ocak 1919'daki Paris Barış Konferansı'nda ve hatta TBMM'nin
1921'deki oturumlarında
bile haritalarımız
içinde gösterilen
Menbic,
Halep,
Azez,
Han Şeyhun,
Cerablus, İdlib ve
Tel Rifat'tan neden
23 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Anlaşması ile vazgeçildi?
***
Üstelik Fransızlarla imzalanan
20 Ekim 1921'deki Ankara İtilafnamesi'ne göre Türkiye-Suriye sınırı Menbic'in kuzeyinden ve Cerablus'u da içine alan
Sacur Nehri'nden geçiyordu.
Mustafa Kemal Paşa, 7. Ordu Komutanı iken ısrarlı bir şekilde savunma hatlarımızın Han Şeyhun'un güneyinden başlayıp Cerablus köprüsünden geçtiğini vurgulamıştı.
3 Kasım 1918'de 2. ve 7. Ordulara gönderdiği talimatta Mustafa Kemal,
"Suriye hududu Lazkiye'nin kuzeyinden başlayıp Han Şeyhun'un güneyinden geçerek doğuya doğru uzayıp gitmektedir" demişti.
Fevzi Çakmak Paşa da 14 Mayıs 1921'de Meclis'te
yaptığı konuşmada "Düşman
kuvvetlerini Antep önlerinden
dağıtmak için Rakka, Menbic ve
El Bab taraflarından Halep'in
doğu ve batı yönlerine kadar
olan bölgeyi kontrol altına aldık"
açıklamasında bulunmuştu.
Şimdi
Lozan parantezine alınan emperyal güçlerle mücadele yeniden başladı.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve son olarak Barış Pınarı Harekâtı bu mücadelenin birer
cephesidir.
Sayın Erdoğan'ın devreye soktuğu strateji her açıdan
99 yıl önce Fransız ve İngilizlere terk edilen Misak-ı Milli sınırları içindeki savunma hatlarının yeniden tahkim edilmesidir.
Ancak '
ilerici mandacılarımız' bu direniş ruhunu her
fırsatta yaftalamayı modernlik
addediyor. Oysa Başkan
Erdoğan'ı sigaya çekmeye kalkan
hadsiz mandacıların önce
maval okumayı kesmesi gerekir ki
Misak-ı Milli dersinden
geçebilsinler.
Ama ne mümkün!