Terörle ilgili haberler ciddi gazetecilik mahareti gerektiriyor. Çünkü resmi kaynaklara dayalı bilgilerle güvenilir başka kaynaklara dayalı bilgilerin toplanması, ardından bunların dikkatle değerlendirilip halka aktarılmasında zaman zaman zor kararlar gerekebilir.
22 Aralık tarihli Sabah'ın manşeti, haftanın en önemli haberlerinden birini okurlara duyuruyordu.
Bu Davaya Da Gelin başlığı altında, PKK'nın talimatla öldürttüğü öne sürülen, "muhalif" Hikmet Fidan'ın davasıyla ilgili kritik bir gelişme anlatılmıştı.
Diyarbakır Başsavcılığı tarafından açılan davaya Fidan'ın ailesini temsilen 6 avukat katılacağını açıklamış, ancak bunlardan dördü, habere göre, "örgütten gelen açık ölüm tehdidi" nedeniyle davadan çekilme kararı almıştı.
Avukattan yalanlama
Haberde adı geçen avukatlardan biri, Hanife Yıldırım, bir yalanlama gönderdi.
Açıklamasını kısaltarak aktarıyorum: "Hiçbir dayanağı olmaksızın doğrulanmadan hazırlanan haber içeriği tamamen gerçeğe aykırıdır. Hür ve serbest irademizle aldığımız vekaletten gerçekte olmayan tehditler nedeniyle çekildiğimizin iddia edilmesi, mesleki onurumuza yapılan açık bir saldırı olmakla beraber aynı zamanda kişisel değerlerimizi de incitmiştir. Haberi hazırlayan Sibel Hürtaş ile telefon görüşmemizde bu haber yapılmadan önce benimle neden görüşmediği ve haberi doğrulatmadığı kendisine sorulmuş, Hürtaş haberi inkar ile isim yayınlamadıklarını, davadan çekildiğimizi bir yerden duyduğunu söyleyerek, bizi habercilik ahlakına ilişkin anlayışıyla hayretler içinde bırakmıştır.
Aynı şekilde habere izafeten Erdal Şafak'ın da yine aynı tarihli gazetedeki köşe yazısında da aynı çarpıtmalara devam edilmiş ve teknik hataları bir kenara, bizim hakkımızda asılsız ifadeler kullanarak neye hizmet ettiğini anlamadığımız bir senaryo yaratılmaya çalışılmıştır." Açıklama sadece Yıldırım'ın imzasını taşıyor. Buna rağmen, metinde Yıldırım, açıkça öteki avukatlar "adına" konuşmakta ve sık sık "biz, bizler" kelimelerini kullanmakta. Diğer avukatlar adına konuşmasını yadırgadım ve haklarını ihlal etmemek için bazı bölümlere yer vermedim. Dilerlerse onlar da açıklama gönderebilir.
Açıklamada "davaya katılacağız" ifadesinin olmayışını da not ettim.
Haberde tek kaynağa bağlı kalınmadığı, söz konusu avukatlardan bazılarıyla konuşulduğu gerçeği de ortada. Evet, haber daha net kaynak belirtilerek yazılabilirdi. Ama bu öyle herhangi bir haber değil. Aslında, Sabah Ankara Bürosu, zor bir karar vermiş. Yani...
Bilinen bir gerçek, işin içinde terör ve ölüm tehdidi olduğu için,
yalanlanacağı bilinerek yayınlanmış. Çünkü, bu bilinen gerçek, Türkiye'nin en önemli sorununda, şiddet kampanyasını kendi muhaliflerine de yayan bir örgütün "içyüzü" ile ilgili hem Türkiye, hem de dünya kamuoyuna yeni bilgiler sunuyor.
Haber ile "söylenti yaymama, erişilebilen gerçeği aktarma" kaygısının ağır bastığı görüşündeyim.
Dava 29 Aralık'ta görülecek. Belki de bu haber, mesleki kaygıların ağır basması nedeniyle bu avukatların her şeye rağmen katılımını sağlayabilir. Aksi olursa da, haberin doğruluğu zaten anlaşılmış olacak.