Doğduğum günden beri dünyanın bana verdiği imkânları sonuna kadar değerlendirdim.
Aslında iki temel öğe var bizlere verilen. Bunlardan birinin adı "zaman", diğeri ise "mekân".
Zaman ile mekânın ilişkisi çok karmaşık.
Zaman, hareketli, yerinde durmayan, değişen bir olgu.
Mekân ise bazen üzerinde binlerce yıllık uygarlıklar kurduğunuz sabit bir toprak parçası.
BENZER HAYATLAR
Normal günlerde bu gerçeğin farkındaydım, fakat son iki yıldır çok temel bir değişim var.
Artık mekânlar da değişiyor, üstelik zaman da bu mekânlara paralel olarak farklılıklar gösteriyor.
Buna en dramatik şekilde Kovid salgınının başladığı ilk dönemde şahit olduk.
Dünyanın her mekânı şu ya da bu şekilde salgından etkilendi.
Bu mekânlardaki insanların hayat tarzları birbirine benzetildi.
Zorla evlere tıkıldılar. Komik maskelerle yüzleri kapandı ve bir de aşı ticareti diye bir şey çıktı.
Artık zaman eski anlamını yitirmişti.
Bir öğrenci için zaman, okulunu bitirip mezun olmaktır. Oysa Kovid döneminde okula gitmemek, "uzaktan ders" adı altında tembellik yapmak moda oldu.
SINIRLAR KAPATILDI
Dünyanın en gelişmiş ekonomisi zannedilen Amerika Birleşik Devletleri'nde 800 binden fazla insan öldü.
Avrupa'nın İngiltere, Fransa gibi en gelişmiş ülkeleri, yabancı düşmanlığına kapıldılar, sınırlar kapatıldı.
Şimdi yeni bir yılın içindeyiz. Ancak bu yılın belirlediği "zaman dilimi" acaba geçmiş zamanlardan farklı mı?
Bu Omicron ya da grip gibi hastalıklar şimdiki zamanları da sürükleyip götürüyor.
İnsanlık yeni bir yıla girdiği zaman eğlenceler vardır, beklentiler vardır ve şimdi yine var bunlar.
Ama kimse bolluk, refah ve eskisinden daha gelişmiş bir dünya beklemiyor.
Salgın her şeyi değiştirdi.