Önümüzdeki 23 Nisan günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 100'üncü yaşını doldurmasını kutlayacağız. Bir ulusun hayatında 100 yıl çok uzun bir zaman dilimi değildir. Ama TBMM gibi bir kurum için oldukça uzun bir ömürdür 100 yıl...
Bir insan olsaydı
Aslında şöyle denesek... TBMM'yi bir insanmış ya da bir canlıymış gibi ele alsak ve 100 yılda onun başından geçenleri özetlesek, ilgi çekici tablolar çıkabilirdi... Düşünün ki TBMM'nin hayata gözlerini açtığı 23 Nisan 1920'deki oluşumunun bir bölümünü, İstanbul'da kapatılan Meclis-i Mebusan'dan Ankara'ya gelebilen mebuslar oluşturuyordu. Meclis Başkanı da (Mustafa Kemal) Meclis Hükümeti'nin Başkanıydı.
Yeni dönem
İlk Meclis 1924'te yerini yenisine bıraktı. İlk Meclis'te beliren yol ayrılıkları ve mesela Kurtuluş Savaşı generallerinden bazılarının kurdukları Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, otoriter bir yönetimle ve Takrir-i Sükun Kanunu ile gelen tutuklamalar ve yargılamalarla devam etti.
Parti devleti
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Atatürk'ün vefatına kadar yani 1938'in Kasım ayına kadar çok büyük bir değişiklik geçirmediği kesindir. Sadece o yıl Anayasaya CHP'nin 6 Ok'u da yerleştirilmiş ve herhalde Mussolini İtalya'sından ve Hitler Almanya'sından esinlenilen Parti-Devlet yapısı oluşturulmuştur. Atatürk'ün vefatı ertesinde yeni hükümeti de Celal Bayar kurmuş bu hükümette sadece İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras kabine dışında bırakılmışlardır. Daha sonra sisteme artık Cumhurbaşkanı İsmet İnönü damgasını vuracaktır.
Demokrasi ve darbeler
Tabii ki en büyük değişiklik 1950'nin 14 Mayıs'ındaki genel seçimle gelmiş ve Demokrat Parti TBMM'de büyük çoğunluk elde etmiştir. Demokrat Parti iktidarı ile başlayan süreç ise, askeri darbelerin başlangıcını da oluşturmuştur. Bu şekilde TBMM'nin yerini bir Kurucu Meclis'e bıraktığını da gördük.
Evet... Uzun bir hikaye ama bir ulusun hayatındaki hikayelerden sadece bir tanesidir bu...