Meğer 120 saat ne kadar uzun bir zaman dilimiymiş. Chagall'in "Zaman kıyısı olmayan bir nehirdir" sözünün ne kadar doğru olduğunu yine anladım. Bu yazıyı yazarken 120 saatin 48'i bile tamamlanmamıştı. Ama Güvenli Bölge'de de tüm yurtta da, her şey zaman nehrinin azgın sularına kapılmış, akıp gidiyordu.
120 saat bitince
Ve derken ayın 22'si, yani 120 saatin sonu gelecek... O salı günü Amerika ile varılan uzlaşmanın son noktasına ulaşmış olacağız. Ama daha da önemlisi Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi'de Rusya Federasyonu Başkanı Putin'le, boşlukta kalan noktaları doldurmaya çalışacak... Yani Güvenli Bölge dediğimiz alanda kalanların, Rusya aracılığı ile Suriye yönetimine nasıl devredilecekleri sorunsalı ele alınacak...
Bu defa Soçi'deyiz
Ama zaman durmuyor ki... Bir bakacağız ki, kasımın 13'ü gelip çatmış olacak. Bu defa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Washington'da ABD Başkanı Trump'la buluşurken göreceğiz. Erdoğan Türkiye ile Amerika'nın "Sözde" stratejik ortaklığının gereklerini bir kez daha hatırlatacak Trump'a... Saçma sapan yaptırımların Türk toplumunda Amerika'ya karşı ne tür güvensizlik duyguları oluşturduğunu da anlatacak herhalde... Tabii bütün bunlar Türk-Amerikan uzlaşmasının üzerinden 120 saat geçtikten sonra, amaçlanan düzen kurulmuş olduysa, gerçekleşecek.
Bitmeyen sorumluluklar
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanı olarak girdiği iktidar olma sürecinin, sonunda hangi noktalara dayandığı düşünülünce, "Zaman" kavramının anlamı tam boyutu ile ortaya çıkmıyor mu? Savaşa ya da barışa karar vermek veya seçilmek ile seçilmemek arasındaki farklar, bu sürecin ana çizgisi değil mi? İstanbul'daki belediye başkanı seçiminin sorumluluğu ile Suriye topraklarındaki bir askeri harekatın sorumluluğunu karşılaştırmayı deneyin... Cumhurbaşkanı Erdoğan için "Zaman"ın ne anlama geldiğini belki biraz anlayabilirsiniz.