Düşünebiliyor musunuz?
Bugün, Kurtuluş Savaşı'mızın Samsun'da başladığı 19 Mayıs 1919'un, yani Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı günün 100'üncü yıldönümüdür...
Artık "Genç Cumhuriyetimiz"den söz etmemizin pek anlamı yok. Gelecek yıl 23 Nisan'da da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunun 100'üncü yıldönümünü kutlayacağız.
Hafta içinde çok partili demokrasiye geçişimizin 14 Mayıs 1950'deki ilk iktidar değişikliğinin de, 69'uncu yıldönümünü yaşamıştık.
İyi ve kötü günler
İyi ve kötü günlerimizle geride kalan her 100 yılda, önümüzdeki yılları daha iyi yapmamız için gereken şeyleri mutlaka düşünmeliyiz.
Çünkü geçmişimizdeki her gün, ileride kutlanılması hiç gerekmeyen nitelikler de taşıyor. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül veya 28 Şubat denilince, bu günlerin arkasında bulunan yılların askeri darbeleri taşıdığını biliyoruz. Ya da 15 Temmuz 2016'daki FETÖ'cü darbe girişimi henüz tarih olacak kadar uzakta değil...
Hedeflerimiz
Önümüzdeki hedeflere gelince...
Bunların en unutulmaz olanı Atatürk'ün bizlere koyduğu "Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak" hedefi, değil midir? Ancak o zamandan bu zamana kadar geçen yıllarda "Çağdaş uygarlık düzeyi" denilen hedefin nitelikleri de değişti.
1930'larda Mussolini'nin İtalya'sı veya Hitler'in Almanya'sı da bu tanıma giriyordu. Bugün ise Amerika Birleşik Devletleri ile tüm dünya bu konuda yarışıyor. Ama bu yarış ne uygarlık, ne barış, ne de hukuk getiriyor dünyaya.
Varlıklarımız
Kısacası önümüzdeki yılları demokrasimizi, toprak bütünlüğümüzü, istikrarımızı koruyarak geçirtmeyi hedeflememiz yetmiyor. Ülkemizde yaşayan insanların birbirleri ile asgari müştereklerde uzlaşacakları, kin ve nefretin devre dışı olacağı yılları da hedeflemeliyiz.
Büyük eserler inşa edebileceğimizi ve topraklarımızı mamur hale dönüştürebileceğimizi kanıtladık. Petrolümüz olmasa da yetişmiş kadrolarımız var.
En büyük zenginliğimiz işte bu kadrolardır.
Kurtuluş Savaşı'mızın başlangıcının 100'üncü yılı hepimize kutlu olsun!