Bereket ki insan hafızası unutkanlıkla maluldür. Böyle olmasaydı kafamız öylesine karışırdı ki, dün ile bugün arasındaki çarpıcı gündem farklılıklarından ötürü, hiçbir gelişmeyi doğru biçimde anlayamazdık.
Barış açılımı vardı
Hatırlıyor musunuz? Siyasal gündemin ana maddesi "Barış Açılımı" değil miydi? Barzani ile o dönemde Başbakan olan Erdoğan'ın beraberlikleri, Şivan Perver ile İbrahim Tatlıses'in düetleri, gündemin öne çıkan görüntüleri değil miydi? Eğer PKK bu açılımı fırsat bilip Güneydoğu kentlerine silah yığınağı yapmasaydı, belki hâlâ "Kürt Realitesi"ne ilişkin gelişmeler sürmekte olacaktı. HDP milletvekilleri de, TBMM kadar cezaevinde de bulunmayacaklardı.
Herhalde evet çıkacak
Peki ama ne oldu da Barzani ile de karşı karşıya geldik? Bu ayın sonunda yapılacak bağımsızlık referandumunda belli ki "Evet" çıkacak Kuzey Irak'ta... Barzani belki bu "Evet"i bir kenara koyup, bağımsızlık için uygun zamanın gelmesini bekleyecek. Amerika'nın bile karşı çıktığı bu referandumun sonucunu, ortalığı kırıp dökmeden değerlendirmeyi deneyecek.
Gerekçe ne olabilir?
Evet... Hem PKK ve PYD ile mücadele ederken, Güney sınırlarımız dışındaki Kürt oluşumunda bizimle aynı cephede bulunan Barzani ile kavgalı bulunmak, ne kadar doğru olabilir? Yahut "Barzani de, PKK da, PYD de Amerika demektir" anlayışından giderek mi, yolumuzu ayırmaya başladık Barzani'den.
FETÖ değil 'Hizmet' vardı
Başta da söylediğimiz gibi bu kadar hızlı değişen gündeme ve dostlukların düşmanlıklara böyle hızlı dönüşmesine, beyin gücümüzün yetişmesi ne kadar mümkün olabilir? Örneğin Almanya başbakanı Merkel ile derin bir anlayış birliği içinde değil miydik, özellikle Suriyeli sığınmacılar konusunda? Ya da Rus uçağının düşürülmesi ertesinde Ankara ile Moskova'nın arasına okyanuslar girmiş gibi değil miydi? FETÖ yerine "Hizmet" kelimesinin kullanıldığı günler asırlarca geride miydi?