Almanya Federal seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Hıristiyan Demokratlar'a, SPD'ye ve Yeşiller'e oy vermeyin" çağrısına Almanya'dan gelen cevap, tam kapaklıktı. Hıristiyan Demokratların Genel Başkanı olan Şansölye Merkel'in sözcüsü Steffen Seibert, Twitter'dan yaptığı açıklamada "Biz yabancı ülke hükümetlerinden bizim iç işlerimize karışmamalarını bekliyoruz" demiş.
Meğer neymiş?
Düşünebiliyor musunuz? Avrupa Birliği'nin en güçlü devleti olan Almanya, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın Almanya'daki Türklere dönük çağrılarını, "Almanya'nın iç işlerine karışmak" olarak niteliyor.
İç işlerine karışmak
Acaba bu Alman'a "İç işlerine karışmak" kavramının tam içeriğini nasıl anlatsak? Türkiye'de darbe yapan "Bizim çocuklar"dan örnek versek belki konuya daha kolay girerdi. Ama en doğru olan, 15 Temmuz darbe girişimi ertesinde Almanya'ya kaçanlara bu ülkenin kucak açmasını hatırlatmak olmaz mıydı? Örneğin Türkiye'de yargının aradığı bir zanlının Almanya Cumhurbaşkanı tarafından üstelik medya temsilcilerinin önünde ağırlanması, Türkiye'nin iç işlerine Almanya'nın karışması anlamına gelmez miydi?
Unutuldu mu?
Türkiye'deki anayasa referandumu öncesinde Almanya'daki Türk vatandaşları ile görüşmek isteyen Türk siyasetçilere izin vermemek hangi mantıkla izah edilebilirdi ki? Bu Türk vatandaşlarına Almanya'da hangi partilere oy vermeleri gerektiği mi söylenecekti sanki?
Almanya'nın bu davranışına karşılık olarak Alman milletvekillerinin İncirlik üssündeki, Alman askerlerini ziyaret etmelerine Türk hükümeti tarafından izin verilmedi ve ipler bu noktada koptu.
Özenli davranmak gereği
Akla ve mantığa uygun olan davranış bundan sonra iki taraf sözcülerinin de aşırı söylemlerden kaçınmalarıdır. Ve özellikle Türkiye'den kaçan darbecilere ve FETÖ'cülere Almanya kucak açmayı sürdürdüğü sürece Türkiye'nin Almanya'ya dost ve müttefik olarak bakması da kolay değildir. Alman siyasetçiler artık büyük gerçeği görmeye çalışmalıdırlar.